Domuz İşi, Haram/Sevap Meselesi
#61
Osmanlı da 17.yüzyılın sonuna kadar gayri müslimler gerçek anlamda Müslüman olup, devlet adamı olarak görev yapıyorlardı. 17.yüzyıldan sonra Osmanlıda malumunuz bozulma meydana geldi ve bundan sonraki devlet adamları da (geneli demiyorum ama çoğunluğu) lafta Müslüman olmuştur. Yani dört dörtlük bir Müslüman oldukları görünmüyor. Yeniçeri ocağı yıkılınca Fransa'dan işin uzmanı biri getiriliyor. Adını unuttum şuan. Adamı Müslüman yapıp, Müslüman bir isim veriyorlar ama adamın umurunda değil. Yeni askeri düzeni kurmakla meşgul ve başarılı da oluyor. Bu iş böyledir. İlla Müslüman olsun dersen o kişi ancak lafta Müslüman olur ve lafta Müslüman yönetiyor olur. Tabi Sadrazam gibi büyük devlet adamlarında bunu söyleyemeyiz.

Bu konu ile ilgili biraz alakalı biraz alakasız ama yakın zamanda gerçekleşen bir olay Kabe baskınıdır.  İlk önce kendi kolluk kuvvetleri operasyon gerçekleştirdi ama fena çuvalladılar. Dünya'ya da söylemiyorlar Kabe saldırı altında, fena çuvalladık diye. Sonra yanlış değilsem Pakistan Özel Kuvvetleri bölgeye intikal etti. Pakistan özel kuvvetleri de operasyonda başarısız oldu, rezil olarak geri ülkelerine döndüler. Yetkililer baktılar iş iyi gitmiyor mecbur Kabe saldırısını dünyaya duyurdular. Tabi bu olay büyük ses getirdi ve Fransa kendi özel birliğini Suudi Arabistan'a gönderme teklifinde bulundu. Suudi Arabistan bu teklifi kabul etti. Ne yapsın, el mahkum. Neyse efenim, bu Fransız özel birliği askeri uçağa bindirilip Suudi Arabistan'a doğru yola çıktılar. Kabe hala saldırı altında ve Suudi askerler sadece çevreyi boşaltıp, etrafı sarmış bir vaziyette Fransız özel birliğini bekliyorlar. Neyse efendim bu Fransız uçaktan indiler tam Kabe'ye girecekler iken Kabe müftüsü mü şerifi mi ne haltsa artık, Fransızların gavur olduğunu, Kabe'ye Müslüman olmayan hiç kimsenin giremeyeceğini söyledi, iyi mi..? Fransız özel kuvvetler operasyon için hazırlanırken bir anda operasyon durduruldu. Fransız askerlerde ne olduğu hakkında hiçbir fikri yok. Kabe bilmem kaç saattir teröristler tarafından ele geçirilmiş durumda, rezillikleri giderecek artıyor. Suudi yetkililer Fransız askerlerin yanına giderek söylediklerimizi söyledikten sonra operasyona başlayabilirsiniz dediler ve Fransızlara Kelime-i Şahadet söylettiler. Fransız askerlerin umurunda değil tabii, kendilerine bir görev verilmiş ve operasyonu yapıp geri ülkelerine kaçacaklar. Büyük ihtimal ne söylediklerinin hangi suretle söyletirilerek, ne anlama geldiğini bile bilmiyorlardır, o derece. Neyse, bu Suudiler ''tamamdır, kelime-i Şahadet getirdiler, Müslüman oldular'' diyerek Kabe operasyonunu başlattılar.
Fransızlar Kabe'ye girdiklerinde ilk önce 2-3 keskin nişancı teröristi indirirler. Ama asıl çoğunluk terörist grup yer altındaki tünellerde saklanmaktadır. Yer altında büyük bir silah teçhizatı, mühimmat ve yiyecek stoku yapmışlar. Tünele kafasını sokanı indiriyorlar. Fransız birliğin başındaki komutan bir su tankeri istiyor. Su tankerleri intikal ediyor ve tünellerin içine dört bir yandan su veriyorlar. Ama amaç adamları su içinde boğmak değil. Zaten tünel kocaman, denizi çekmen lazım. Tüneldeki su teröristlerin bileğine kadar ulaştıktan sonra suyu kesiyorlar. Daha sonra dört bir yandan tünelin içine elektrik kabloları sarkıtıyorlar. Tüneldeki teröristler güçlü elektrik akımının etkisi ile oldukları yerde Allah çarpmışa dönüyorlar. Teröristlerin ele başı ve 2-3 kişi sağ ele geçirilip, Arap askerlere teslim ediliyor ve Fransız özel birliği geldikleri gibi geri ülkelerine dönüyorlar.
Bu kurnazca hareket ne Arapların ne Pakistanlı özel kuvvetlerin aklına gelmiyor. Elin Fransızı operasyonu kısa sürede başarı ile bitirip, eve dönüyor.

Bunu okuduktan sonra Suudi Arabistanın bu durumunu Osmanlının özellikle 17.yy sonraki zamanlarına, Fransız özel kuvvetlerini de Avrupadan getirilip devşirilen ve Osmanlıda görev alan kişilere benzetebiliriz.

Not: Kabe baskını bazı kaynaklarda daha farklı anlatılabilir, benim bu bilgim bu olayı 1.ağızdan anlatan bir kişinin yazdığı kitaptan, aklımda kalan bilgilerdir. Smile

(21/06/2018, Saat: 14:14)Bilge_Kagan Adlı Kullanıcıdan Alıntı: şöyle söyleyeyim ben size. Yıldırım Bayezit döneminde (Osmanlı’nın tam kuruluşla yükseliş arası) Bursa’da bir camii açılışına değerli bir hoca geliyor. Camiiye girince yıldırım Bayezid’e dönüp her şey tamam da camiinin dört köşesine meyhane yapmamışsın bir o eksik diyor. Bayezid durumu anlıyor. Yani o dönemde bile halkta bir yozlaşma bir bozulma var. Evet ülke şeriatla yönetiliyor ama halk tamamen müslüman usüllere göre yaşamıyor

Komşum onu söyleyen kişi Yıldırım Bayezit için söylemiştir. Zira Bayezit içki içtiği için ona yönelik bir söz dokundurmasıdır bu... Yani halk için söylenmemiştir. Smile
Cevapla
#62
(21/06/2018, Saat: 14:56)ziyanınjileti Adlı Kullanıcıdan Alıntı: ... Adamı Müslüman yapıp, Müslüman bir isim veriyorlar ama adamın umurunda değil. Yeni askeri düzeni kurmakla meşgul ve başarılı da oluyor. Bu iş böyledir. İlla Müslüman olsun dersen o kişi ancak lafta Müslüman olur ve lafta Müslüman yönetiyor olur...

İşte tam bu yüzden laiklik şarttır ve herkesin dini kendinedir. Kimin camiye, kimin meyhaneye, kimin ikisine birden gittiği, kimin hiçbirine gitmediği sadece kendini ilgilendirir. Bunu Müslümanlık adına eleştirenler de bu yetkiyi kimden ve nasıl aldıklarını sorgulamalı ve hadlerini bilmelidirler.
Cevapla
#63
Osmanlı Devleti'nde halk dini inanç esasına göre sınıflandırılırdı ve her dini grup farklı bir hukuki statüye tabi olurdu. Yani hukuk önünde eşitlik ilkesi bizim anladığımız şekliyle yoktu ve farklı milletler(dini gruplar) farklı hak ve yükümlülüklere sahipti. Bu kapsamda da müslüman olmayanların devlet idaresinde görev alma hakkı yoktu, bu hak sadece müslümanlara tanınıyordu. Pargalı Ibrahim, Sokollu Mehmet gibi Türk kökenli olmayan kişiler ise devşirme sistemi sayesinde devlet yönetiminde yer alabilmişlerdir. Bilindiği gibi devşirme sisteminde gayrimüslim ailelerin çocukları çocuk yaşta alınır ve müslüman olarak yetiştirilir, eğitilir ve devlet hizmetinde kullanılırdı. Yükselme Devrinden itibaren de bürokraside görev alanların çoğu devşirmelerden oluşmuştur. Lakin bunlar müslümandı ve Osmanlı Devleti açısından kökenlerinin bir önemi yoktu.

Duraklama ve Gerileme dönemlerinde ise gayrimüslimlerin idarede kullanılmasının yeni bir yöntemi ortaya çıktı. Islahat ve reformların yapılması için Avrupadan tecrübeli askeri uzmanlar getirildi ve görevlendirildi. Lakin hristiyanlarin görev alması hukuken mümkün olmadığı için bu kişiler kağıt üzerinde islama geçirildi ve kendilerine müslüman ismi verildi. Yıllarca Fransa ve Avusturya ordularına hizmet veren Comte de Bonneval'in Humbaracı Ahmed Paşa olması gibi.

19. Yüzyılda Islahat ve Tanzimat Fermanları ile gayrimüslimlerin devlet idaresinde görev alma yasağı kaldırıldı. Böylece gayrimüslim Osmanlı vatandaşları ve Avrupalı uzmanlar din değiştirmeksizin bürokrasi ve orduda görev alabildiler. Yani 19. Yüzyıl öncesinde müslüman olamayanların Osmanlı bürokrasisinde ve ordusunda görevlendirilmeleri mümkün değildi.

Son olarak, gayrimüslim kökenli padişah anneleri ve eşleri meselesi bu çerçevenin tamamen dışında kalıyor çünkü padişah annesi ya da eşi olmak devlet görevlisi olmak anlamına gelmiyor. Kaldı ki onların da çoğu müslüman olmuşlardır.

Devşirmeler, Avrupalı uzmanlar ya da cariyeler gerçekten/kalpten müslüman olmuşlar mıdır yoksa islama geçişleri göstermelik midir gibi bir argüman ileri sürülebilir lakin hiçbirinin  kalbini yarıp içine bakamayacagimiza göre beyanlarını esas alıp müslüman olduklarını kabul etmeliyiz.

Umarım elma ve armutların birbirine iyice karıştığı bu konuda kafa karışıklığını az da olsa giderip ana çerçeveyi cizebilmisimdir.
Cevapla
#64
(21/06/2018, Saat: 14:56)ziyanınjileti Adlı Kullanıcıdan Alıntı: Bunu okuduktan sonra Suudi Arabistanın bu durumunu Osmanlının özellikle 17.yy sonraki zamanlarına, Fransız özel kuvvetlerini de Avrupadan getirilip devşirilen ve Osmanlıda görev alan kişilere benzetebiliriz.

Yazınızı okurken daldan dala atladığımı hissettim ve bir anda aklıma şu arkadaş geldi: SmileSmile

0C1D418BC5131E7769C00045F2346229_630x314.jpg
Cevapla
#65
(21/06/2018, Saat: 15:11)kamil Adlı Kullanıcıdan Alıntı: Yazınızı okurken daldan dala atladığımı hissettim ve bir anda aklıma şu arkadaş geldi: SmileSmile

0C1D418BC5131E7769C00045F2346229_630x314.jpg

Yok beee, hiç de değil bir kere.... Tongue

Yalnız konu domuz kılından başladı, Osmanlıya gitti. Birazdan Türkiye Cumhuriyetini kuracağız komşularımla... Big Grin
Cevapla
#66
(19/06/2018, Saat: 22:09)forsa Adlı Kullanıcıdan Alıntı: Konunun diğer bölümüyle ilgili fikrim yok ancak, bu kurt olayından bahsetmek istiyorum. Mesleğim dolayısıyla daha fazla bilgiye sahibimdir diye düşünüyorum. Kurt diye bahsedilen durum Trichinella denilen sadece domuzda bulunan bir parazit, ancak bu şekilde sadece sığırda, tavukta da bulunan parazitler var. Onlara da domuzlar da rastlanmıyor. Yani o parazitle bulaşık olmayan bir domuz etinden bu parazitleri almanız imkansız. aynı şekilde nasıl ki koyunlarda görülen ya da sığırlarda görülen parazitlerlerle bulaşık etleri yemezseniz bulaşmayacağı gibi. Bu demektir ki her domuz bu parazitle bulaşıktır, böyle birşey olsa zaten dünyanın en ucuz et ürünlerinden biri olan. domuz etini tüketen herkes kurtlanırdı. Bunun yanında, kolanın dökülme amacı da pepsin enzimi. Etle beraber kola içince daha rahat hissedilmesinin sebebi de midenizde etin sindirimini arttırdığı için. Yani kola dökünce eriyen şeyler kolanın, içimizi nasıl erittiği veya kötülükleri açığa çıkardığı değildir.

Amacım, kimseye ye veya yeme demek değil, zaten bu benim görevim de değil. sadece bilimsel açıdan nasıl bakıldığından bahsetmek istedim.
Konuya bilimsel açıklama getirmeniz çok yerinde olmuş, zira tek ihtiyacımız olan da odur. Tek gerçek kılavuzun bilim ve fen olduğunu anlamalıyız.
Jilet İh-tirastan sual olunmaz.
Cevapla
#67
Elhamdülillah müslümanım , milliyetciyim , tarihimle gurur duyan bi Osmanlıcıyım ülkemi canımdan çok seviyorum fakat domuz kılı mevzusunda çok basit bi teori buldum kendimce . Domuzun etinden yemek dinimizce haram . Şimdi kılını kullanmak haram ise köpek etide yemek haram kedi etide yemek haram yada kısaca geviş getirmeyen hayvanların etini yiyemiyoruz ,, amenna ve saddakna . Fakat kediyi köpegi seviyoruz . Biz bu kediyi köpegi severken kıllarını avuçlayıp seviyoruz . E bu hayvanlarında yenmesi haram. E biz bu hayvanları çeşitli amaçlarlada kullanıyoruz . Hemde canlıyken kullanıyoruz . Nebiliyim peygamberimiz kedileri okşardı severdi . Cennete giden yanlış hatırlamıyom Kıtmir adında bi köpegimiz var . Çobanlar heryerde çoban köpegi kullanıyo , köy yerlerinde fare mücadelesi için kedi besleniyo . Bu hayvanların dedigim gibi yenmesi haram ,, ama canlı kanlı bu hayvanları kullanıyoruz , besliyoruz okşuyoruz . Söz konusu domuz olunca kılını kullanmak nasıl haram oluyo benim aklım almıyo . Domuzda yaratılmış bi hayvan oda diger hayvanlar gibi allahın sessiz kullarından . Neden sadece domuza bu düşmanlık anlam veremiyorum . Allahın ayetlerde ve peygamberimizin israrla domuzun yenmesinin haram oldugunu söylemesini bu harama riayet edilmedigni Allahın ve Peygamberin bildigi için özellikle domuzda israrcı oldugnu düşünüyorum . Porsuk etide haram mesela ama . Alkol içmekde islam dininde haram ama kolonya parfüm niye haram degil ?
Cevapla
#68
Herkesin tercihine saygı duymak zorunda olmakla beraber,

Kuran'ı baz alanlar için, Hadid suresinin 27. ayetinde konu ile ilgili olarak...
"Bir bid'at olarak ortaya çıkardıkları ruhbaniyeti, onlar üzerine biz yazmamıştık.
Allah'ın rızasını kazanmak için ortaya çıkardılar.
Ama ona gerektiği şekilde saygılı olmadılar"

Yani Rahiplerin evlenmeyi kendilerine HARAM kılıp, sonra buna da uyamadıkları Kuran'da anlatılır.

Ne komik insanlarız ki, kendi kendimize HARAMLAR üretip SAÇMALIYORUZ !
Cevapla
#69
@rock83 bu tamamen müslümanların dini hassasiyetiyle alakalı ; nisa 43 ve maide 6 da gusül abdesti için allah kadınlarla cinsel ilişki şartını koyar, türkiyede bu konuda bizim müslümanların ne yaptığını neyin kural olduğunu bilirsiniz....
Cevapla
#70
(24/07/2018, Saat: 14:47)wirt Adlı Kullanıcıdan Alıntı: ...Porsuk etide haram mesela ama...

Bu bilginin kaynağı nedir?
Cevapla


Hızlı Menü:


Konuyu Okuyanlar: