21/06/2018, Saat: 15:08
Osmanlı Devleti'nde halk dini inanç esasına göre sınıflandırılırdı ve her dini grup farklı bir hukuki statüye tabi olurdu. Yani hukuk önünde eşitlik ilkesi bizim anladığımız şekliyle yoktu ve farklı milletler(dini gruplar) farklı hak ve yükümlülüklere sahipti. Bu kapsamda da müslüman olmayanların devlet idaresinde görev alma hakkı yoktu, bu hak sadece müslümanlara tanınıyordu. Pargalı Ibrahim, Sokollu Mehmet gibi Türk kökenli olmayan kişiler ise devşirme sistemi sayesinde devlet yönetiminde yer alabilmişlerdir. Bilindiği gibi devşirme sisteminde gayrimüslim ailelerin çocukları çocuk yaşta alınır ve müslüman olarak yetiştirilir, eğitilir ve devlet hizmetinde kullanılırdı. Yükselme Devrinden itibaren de bürokraside görev alanların çoğu devşirmelerden oluşmuştur. Lakin bunlar müslümandı ve Osmanlı Devleti açısından kökenlerinin bir önemi yoktu.
Duraklama ve Gerileme dönemlerinde ise gayrimüslimlerin idarede kullanılmasının yeni bir yöntemi ortaya çıktı. Islahat ve reformların yapılması için Avrupadan tecrübeli askeri uzmanlar getirildi ve görevlendirildi. Lakin hristiyanlarin görev alması hukuken mümkün olmadığı için bu kişiler kağıt üzerinde islama geçirildi ve kendilerine müslüman ismi verildi. Yıllarca Fransa ve Avusturya ordularına hizmet veren Comte de Bonneval'in Humbaracı Ahmed Paşa olması gibi.
19. Yüzyılda Islahat ve Tanzimat Fermanları ile gayrimüslimlerin devlet idaresinde görev alma yasağı kaldırıldı. Böylece gayrimüslim Osmanlı vatandaşları ve Avrupalı uzmanlar din değiştirmeksizin bürokrasi ve orduda görev alabildiler. Yani 19. Yüzyıl öncesinde müslüman olamayanların Osmanlı bürokrasisinde ve ordusunda görevlendirilmeleri mümkün değildi.
Son olarak, gayrimüslim kökenli padişah anneleri ve eşleri meselesi bu çerçevenin tamamen dışında kalıyor çünkü padişah annesi ya da eşi olmak devlet görevlisi olmak anlamına gelmiyor. Kaldı ki onların da çoğu müslüman olmuşlardır.
Devşirmeler, Avrupalı uzmanlar ya da cariyeler gerçekten/kalpten müslüman olmuşlar mıdır yoksa islama geçişleri göstermelik midir gibi bir argüman ileri sürülebilir lakin hiçbirinin kalbini yarıp içine bakamayacagimiza göre beyanlarını esas alıp müslüman olduklarını kabul etmeliyiz.
Umarım elma ve armutların birbirine iyice karıştığı bu konuda kafa karışıklığını az da olsa giderip ana çerçeveyi cizebilmisimdir.
Duraklama ve Gerileme dönemlerinde ise gayrimüslimlerin idarede kullanılmasının yeni bir yöntemi ortaya çıktı. Islahat ve reformların yapılması için Avrupadan tecrübeli askeri uzmanlar getirildi ve görevlendirildi. Lakin hristiyanlarin görev alması hukuken mümkün olmadığı için bu kişiler kağıt üzerinde islama geçirildi ve kendilerine müslüman ismi verildi. Yıllarca Fransa ve Avusturya ordularına hizmet veren Comte de Bonneval'in Humbaracı Ahmed Paşa olması gibi.
19. Yüzyılda Islahat ve Tanzimat Fermanları ile gayrimüslimlerin devlet idaresinde görev alma yasağı kaldırıldı. Böylece gayrimüslim Osmanlı vatandaşları ve Avrupalı uzmanlar din değiştirmeksizin bürokrasi ve orduda görev alabildiler. Yani 19. Yüzyıl öncesinde müslüman olamayanların Osmanlı bürokrasisinde ve ordusunda görevlendirilmeleri mümkün değildi.
Son olarak, gayrimüslim kökenli padişah anneleri ve eşleri meselesi bu çerçevenin tamamen dışında kalıyor çünkü padişah annesi ya da eşi olmak devlet görevlisi olmak anlamına gelmiyor. Kaldı ki onların da çoğu müslüman olmuşlardır.
Devşirmeler, Avrupalı uzmanlar ya da cariyeler gerçekten/kalpten müslüman olmuşlar mıdır yoksa islama geçişleri göstermelik midir gibi bir argüman ileri sürülebilir lakin hiçbirinin kalbini yarıp içine bakamayacagimiza göre beyanlarını esas alıp müslüman olduklarını kabul etmeliyiz.
Umarım elma ve armutların birbirine iyice karıştığı bu konuda kafa karışıklığını az da olsa giderip ana çerçeveyi cizebilmisimdir.