08/08/2012, Saat: 17:02
McOrco' ya gönderdiğimden kopyalıyorum. Admin hikaye deyince bende hikaye formatı kullandım
Hikayesi olan objeleri toplamayı severim. Okunmuş bir kitap, kullanılmış bir radyo, eski bir kaset ya da kol saati gibi hikayesi olduğunu düşündüğüm, aslında bir hikaye uydurabileceğim objeler hoşuma gider. Gerçek hayatın stres ve tekdüzeliğinden arındırılmış hayallerimin başlangıç noktasıdır, bu objeler... Antikacı ya da eskici tezgahlarından bulduğum bu objeleri temizlerken, kullanırken -bir kasetse eğer- o kasetin benden önceki sahibi olan genç adamın, dinlerken aklından geçirdiklerini düşünürüm. Mahallenin en güzel kızını, ona olan aşkını, bir türlü açılamamasını yada meşhur "ben seni arkadaş olarak görüyorum" cevabının acısını...
İşte bu hikaye arama gezilerimde sık sık bir usturaya yada bir tıraş makinesine denk gelirdim. Genç sayılabilecek bir adam olmama rağmen bu makinelerin benim için bile geride kalmış olması, biraz Ayhan Işık, biraz Sadri Alışık hayranlığı (Laf aramızda bu ülkenin her erkeği,eğitim düzeyi yada sosyal durumu farketmez, Tophanenin bileği güçlü, acizi koruyan, adaletli eski zaman delikanlısının hayranıdır ) , bir dozda hızla tüketilen her şeye isyan bir araya gelince tıraş makinelerinin ve usturanın radarıma girmesi çok uzun sürmedi. Önce makine, sonra jilet derken "bu işlere tek meraklı adam ben değilimdir diyerek internette araştırmalara başladım ve önce şimdiki değerli dostlarım üstad eskiuye3315 ile sevgili lodrumuz sparhawk' ın blogları ve geltir.com ile tanıştım. Buradaki bilgi, paylaşılan tecrübeler ve yardımlaşma hevesi hem günlük rutin içinde son derece sıkıcı olan tıraş aktivitesini keyifli bir hobi haline getirdi, hem de ortak dil konuştuğum, delirdiğimi düşünmeyen yeni ve çok değerli dostlar ile tanıştım. Bu foruma üye yada değil tüm dostlarımın ortak noktası her zaman yeninin iyi olmayacağının farkında, dolayısı ile eskinin yani iyinin kıymetini bilen insanlar olmalarıdır. Ayrıca istisnasız hepimiz sakalın kesilirken çıkardığı o tatlı çıtırtıyı yada usturanın kayışlanırken çıkardığı sese bayılırız. Biz mecburiyetten değil keyiften tıraş oluruz, keyifle tıraş oluruz.
Hani başta hikayesi olan objeler demiştim ya, tıraş makineleri hikaye de bırakabilirler. Bir babanın oğluna, torununa bırakması gereken mirasın içinde tıraş makinesi de olmalıdır. Bu sayede dünyadan göçüp gidince bile evladınız küçük bir çocukken öptüğü o pamuk gibi yanakları kolayca hatırlar. Porsuk fırçası ile yüzüne sürdüğü acıbadem yada sandal ağacı kokulu köpük, aslında baba kokar. İşte o zaman birlikte geçirdiğiniz güzel zamanlar gelir aklına... Sabahın köründe gidilen balık avları, ilk bisiklete binme denemesi, okulun başladığı ilk gün bahçeden içeri girerken birazda korkuyla dönüp baktığında gülümsemesi ile güven veren kocaman adam...
İşte geleneksel tıraş bunları sağlar adama... Hayal kurdurtur, keyif verir.
Hikayesi olan objeleri toplamayı severim. Okunmuş bir kitap, kullanılmış bir radyo, eski bir kaset ya da kol saati gibi hikayesi olduğunu düşündüğüm, aslında bir hikaye uydurabileceğim objeler hoşuma gider. Gerçek hayatın stres ve tekdüzeliğinden arındırılmış hayallerimin başlangıç noktasıdır, bu objeler... Antikacı ya da eskici tezgahlarından bulduğum bu objeleri temizlerken, kullanırken -bir kasetse eğer- o kasetin benden önceki sahibi olan genç adamın, dinlerken aklından geçirdiklerini düşünürüm. Mahallenin en güzel kızını, ona olan aşkını, bir türlü açılamamasını yada meşhur "ben seni arkadaş olarak görüyorum" cevabının acısını...
İşte bu hikaye arama gezilerimde sık sık bir usturaya yada bir tıraş makinesine denk gelirdim. Genç sayılabilecek bir adam olmama rağmen bu makinelerin benim için bile geride kalmış olması, biraz Ayhan Işık, biraz Sadri Alışık hayranlığı (Laf aramızda bu ülkenin her erkeği,eğitim düzeyi yada sosyal durumu farketmez, Tophanenin bileği güçlü, acizi koruyan, adaletli eski zaman delikanlısının hayranıdır ) , bir dozda hızla tüketilen her şeye isyan bir araya gelince tıraş makinelerinin ve usturanın radarıma girmesi çok uzun sürmedi. Önce makine, sonra jilet derken "bu işlere tek meraklı adam ben değilimdir diyerek internette araştırmalara başladım ve önce şimdiki değerli dostlarım üstad eskiuye3315 ile sevgili lodrumuz sparhawk' ın blogları ve geltir.com ile tanıştım. Buradaki bilgi, paylaşılan tecrübeler ve yardımlaşma hevesi hem günlük rutin içinde son derece sıkıcı olan tıraş aktivitesini keyifli bir hobi haline getirdi, hem de ortak dil konuştuğum, delirdiğimi düşünmeyen yeni ve çok değerli dostlar ile tanıştım. Bu foruma üye yada değil tüm dostlarımın ortak noktası her zaman yeninin iyi olmayacağının farkında, dolayısı ile eskinin yani iyinin kıymetini bilen insanlar olmalarıdır. Ayrıca istisnasız hepimiz sakalın kesilirken çıkardığı o tatlı çıtırtıyı yada usturanın kayışlanırken çıkardığı sese bayılırız. Biz mecburiyetten değil keyiften tıraş oluruz, keyifle tıraş oluruz.
Hani başta hikayesi olan objeler demiştim ya, tıraş makineleri hikaye de bırakabilirler. Bir babanın oğluna, torununa bırakması gereken mirasın içinde tıraş makinesi de olmalıdır. Bu sayede dünyadan göçüp gidince bile evladınız küçük bir çocukken öptüğü o pamuk gibi yanakları kolayca hatırlar. Porsuk fırçası ile yüzüne sürdüğü acıbadem yada sandal ağacı kokulu köpük, aslında baba kokar. İşte o zaman birlikte geçirdiğiniz güzel zamanlar gelir aklına... Sabahın köründe gidilen balık avları, ilk bisiklete binme denemesi, okulun başladığı ilk gün bahçeden içeri girerken birazda korkuyla dönüp baktığında gülümsemesi ile güven veren kocaman adam...
İşte geleneksel tıraş bunları sağlar adama... Hayal kurdurtur, keyif verir.
sinekkaydı tıraş, boyalı ayakkabı, ütülü pantolon...