03/01/2013, Saat: 22:02
İpek mendil, kâğıt mendil İpek mendiller vardı eskiden. Kenarları yaklaşık bir buçuk karışlık kare biçiminde işlemeli
mendiller. Hem yüz kurulama, burun silme gibi dünyevi işlere, hem de hatıra, sevgi ve aşk simgesi gibi manevi işlere yarardı. Yıkanır, ütülenir, özenle katlanıp cebe konurdu. Birkaç yıl geçirildiği olurdu onunla. Hele bir de özel bir yeri olan birinden gelmişse el
kurulama gibi basit işlerde kullanılmaz itinayla saklanırdı. Çabuk yıpranmaması izin
saygıyla davranılırdı ona. Çok şey simgelerdi. Çok şey simgelediği için de türkülere
şarkılara konu olurdu sık sık... Bir de verem illeti vardı. Çoğu zaman adı söylenmez, “ince hastalık” diye anılırdı. Aşıklara
yakışırdı en çok. Sevenler ince hastalığa düşerdi karşılık bulamadığından... Ya da
sevdiğine açılamadığından; ya da aşılması imkansız bir engelle karşılaştıklarından... O
derin sevdayla yanarlarken bir gün ciğerleri sökülürcesine biteviye öksürmeye başlarlar
ve ağızlarından lâl rengi bir sıvı bulaşırdı beyaz ipek mendile... O rengi iyi yansıtırdı ipek
mendiller... Lâl, ince hastalık, mahçubiyetinden birbirine açılamayan sevdalılar, bir ömürlük aşklar, kavuşamayan âşıklar ve ipek mendil birbirini iyi tamamlardı. Bir âşıkın
ölümü en iyi ipek mendile düşen bir kan lekesiyle anlatılabilirdi. O âşıklar öldü. O karbeyazı ipek mendilleri ceplerine koyup gittiler. Ne kadar yıkansa da
mendilden çıkmayıp pembeye dönmüş bir acıyla beraber... Şimdi kağıt mendiller var. Bir kerelik kullanıma mahsus. Paket halinde taşıyor, ihtiyaç
duydukça tek seferliğine kullanıp atıyoruz. Hiçbir özelliği yok. Fast-food gibi bir şey. Aşırı
tüketimi simgeleyebiliyor sadece. Hatıra olarak verilemiyor kimseye. Cebimizde
varlığının farkına bile varmıyoruz. Bir bakıyoruz ki bitmiş, hoop git bir yenisini al.
Tıpkısından bir daha... Islanınca kaybolacak kadar küçülüveriyor. O yüzden görsel bir
imge olması da imkânsız. Zaten artık âşıklar verem de olmuyor. Veremin yeryüzünden silindiğinden değil, hâlâ yaygın yoksullar arasında. Hiçbir aşkın verem edecek kadar
uzamadığından. Bir sinemanın kafesinde oturuyorum. Hemen yanımdaki masada ikisi kız ikisi erkek dört
genç oturuyor. Konuşmalarından lise öğrencisi oldukları anlaşılıyor. Masalar o kadar
yakın ki ister istemez kulak misafiri oluyorum. Konu aşk ilişkileri. Yaşları bilemedin on
yedi- on sekiz. O ana kadar kaç kızla çıktığını hesaplamaya çalışıyor biri. Anlattığına göre
ortalama “aşk” süresi bir hafta. Sonra konu paraya geliyor. Yok param olsa şöyle
yapardım, şu telefonu alırdım, bilgisayarımı yükseltirdim falan. Söz tekrar ilişkilere geliyor ve biri ötekine, “ona çok para yedirdin mi?” diye soruyor, eski kız arkadaşını
kastederek. Arkadaşı, “bir hafta sonra ayrılacağım kıza ne diye para harcayayım ki?”
diye yanıtlıyor onu. Yani kural bir hafta sonra ayrılmak. Acı çekmeden, ince hastalığa
düşmeden, bir mendile bir katre gözyaşı, bir damlacık kan dökmeden... Temiz, hijyenik, acısız, tek kullanımlık... Tıpkı kâğıt mendil gibi... Esas amaç hızlı tüketim. Bu konuda başarının ölçütü sadece skor.
Kaç kızla çıktın? Kaç erkeğin ayrılık biletini kestin? Kaç kişiyle beraber oldun? Kaç kişiyi
“sen” terk ettin? Peşinde kaç kişi var? Amerikan basketbol liginin istatistikleri gibi tıpkı.
Her adımın, her figürün, her saniyenin hesabının tutulduğu bir istatistik evreni. Geçmişin ve şimdinin aşklarının simgesidir mendiller. Birisi bir ömür cepte taşınırdı; öteki
bir defa kullanılıp atılıyor.
Alıntıdır http://blog.milliyet.com.tr/ipek-mendil-...ogNo=18365
mendiller. Hem yüz kurulama, burun silme gibi dünyevi işlere, hem de hatıra, sevgi ve aşk simgesi gibi manevi işlere yarardı. Yıkanır, ütülenir, özenle katlanıp cebe konurdu. Birkaç yıl geçirildiği olurdu onunla. Hele bir de özel bir yeri olan birinden gelmişse el
kurulama gibi basit işlerde kullanılmaz itinayla saklanırdı. Çabuk yıpranmaması izin
saygıyla davranılırdı ona. Çok şey simgelerdi. Çok şey simgelediği için de türkülere
şarkılara konu olurdu sık sık... Bir de verem illeti vardı. Çoğu zaman adı söylenmez, “ince hastalık” diye anılırdı. Aşıklara
yakışırdı en çok. Sevenler ince hastalığa düşerdi karşılık bulamadığından... Ya da
sevdiğine açılamadığından; ya da aşılması imkansız bir engelle karşılaştıklarından... O
derin sevdayla yanarlarken bir gün ciğerleri sökülürcesine biteviye öksürmeye başlarlar
ve ağızlarından lâl rengi bir sıvı bulaşırdı beyaz ipek mendile... O rengi iyi yansıtırdı ipek
mendiller... Lâl, ince hastalık, mahçubiyetinden birbirine açılamayan sevdalılar, bir ömürlük aşklar, kavuşamayan âşıklar ve ipek mendil birbirini iyi tamamlardı. Bir âşıkın
ölümü en iyi ipek mendile düşen bir kan lekesiyle anlatılabilirdi. O âşıklar öldü. O karbeyazı ipek mendilleri ceplerine koyup gittiler. Ne kadar yıkansa da
mendilden çıkmayıp pembeye dönmüş bir acıyla beraber... Şimdi kağıt mendiller var. Bir kerelik kullanıma mahsus. Paket halinde taşıyor, ihtiyaç
duydukça tek seferliğine kullanıp atıyoruz. Hiçbir özelliği yok. Fast-food gibi bir şey. Aşırı
tüketimi simgeleyebiliyor sadece. Hatıra olarak verilemiyor kimseye. Cebimizde
varlığının farkına bile varmıyoruz. Bir bakıyoruz ki bitmiş, hoop git bir yenisini al.
Tıpkısından bir daha... Islanınca kaybolacak kadar küçülüveriyor. O yüzden görsel bir
imge olması da imkânsız. Zaten artık âşıklar verem de olmuyor. Veremin yeryüzünden silindiğinden değil, hâlâ yaygın yoksullar arasında. Hiçbir aşkın verem edecek kadar
uzamadığından. Bir sinemanın kafesinde oturuyorum. Hemen yanımdaki masada ikisi kız ikisi erkek dört
genç oturuyor. Konuşmalarından lise öğrencisi oldukları anlaşılıyor. Masalar o kadar
yakın ki ister istemez kulak misafiri oluyorum. Konu aşk ilişkileri. Yaşları bilemedin on
yedi- on sekiz. O ana kadar kaç kızla çıktığını hesaplamaya çalışıyor biri. Anlattığına göre
ortalama “aşk” süresi bir hafta. Sonra konu paraya geliyor. Yok param olsa şöyle
yapardım, şu telefonu alırdım, bilgisayarımı yükseltirdim falan. Söz tekrar ilişkilere geliyor ve biri ötekine, “ona çok para yedirdin mi?” diye soruyor, eski kız arkadaşını
kastederek. Arkadaşı, “bir hafta sonra ayrılacağım kıza ne diye para harcayayım ki?”
diye yanıtlıyor onu. Yani kural bir hafta sonra ayrılmak. Acı çekmeden, ince hastalığa
düşmeden, bir mendile bir katre gözyaşı, bir damlacık kan dökmeden... Temiz, hijyenik, acısız, tek kullanımlık... Tıpkı kâğıt mendil gibi... Esas amaç hızlı tüketim. Bu konuda başarının ölçütü sadece skor.
Kaç kızla çıktın? Kaç erkeğin ayrılık biletini kestin? Kaç kişiyle beraber oldun? Kaç kişiyi
“sen” terk ettin? Peşinde kaç kişi var? Amerikan basketbol liginin istatistikleri gibi tıpkı.
Her adımın, her figürün, her saniyenin hesabının tutulduğu bir istatistik evreni. Geçmişin ve şimdinin aşklarının simgesidir mendiller. Birisi bir ömür cepte taşınırdı; öteki
bir defa kullanılıp atılıyor.
Alıntıdır http://blog.milliyet.com.tr/ipek-mendil-...ogNo=18365