Sonsuz Felsefe...
#18
Dünyada gerçekten güçlü olan birçok insan var; başbakanlar, CEO’lar, bankacılar, hareketlerin liderleri... Fakat tüm bunların hepsinden daha güçlü, bir nesne, bir şey var. Bu nesne paradır.

Para gerçekten çok güçlüdür. O, insanların, toplumların ve ülkelerin her türlü şeyi yapmasını sağlar. Para arayışı, kendinde bir amaç olarak, birçok insanın hayatını ele geçirir ve ekonomik büyümenin itici gücüdür. Ve toplumun tümünde para statünün, saygınlığın ve sosyal gücün bir simgesi olarak görülür.

Parayla ilgili gülünç olan şey onun sadece bir nesne olmasıdır. Bugünlerde altın gibi değerli bir nesne bile değildir. O, sadece kâğıt parçası veya bir bilgisayar ekranındaki sayılardır. O, irade, silah veya sözcüklere hiç ihtiyaç duymaksızın, tüm bu güç ve etkiye sahiptir.

Peki neden?

Nesnelerin toplumsal güce sahip olduğu, şeylerin kendi iradeleri varmış gibi hareket ettiği görüngüsü, Marx’ın “metaların fetişizmi” kavramı ile açığa çıkarmaya çalıştığı şeydir. Marx fetişizm derken kırbaçlardan, zincirlerden ve deri kıyafetlerden söz etmiyordu. O, kapitalist bir toplumda üreticiler arasındaki ilişkilerin şeyler arasındaki ilişkiler biçimini alma şeklinden söz ediyordu.

‘Fetişizm’ kelimesi başlangıçta büyülü güçlerin putlar veya muskalar gibi nesnelere atfedildiği dini uygulamaları tanımlamak için kullanılırdı. Eski Ahit’in Israiloğulları, Filistinlilerle olan bir savaşı kazandığında, zaferlerini yanlarında taşıdıkları ahit sandığının güçlerine atfederlerdi. Kaybettiklerinde ise, bu, sandığı kızdırdıkları içindi. Tabiî ki gerçekte, kazanma veya kaybetmeye neden olan onların kendi eylemleriydi. Onların kendi güçlerini bir nesneye atfetmeleri fetişizmdir. Marx'a göre, para ve metalar tıpkı böyledir. Bizler onların gizemli güçleri olduğunu düşünürüz, oysa onların güçleri gerçekte bizden, bizim yaratıcı emeğimizden gelir.

Şimdi bir işyerinin içine bir bakalım. Bu herhangi bir işyeri olabilir; kapitalist bir fabrika, bir köylü topluluğu, bir aile çiftliği, ne olursa. Burada farklı işçiler arasındaki ilişkiler doğrudandır. Ben bir zımbırtı yaparım ve onu doğrudan sonraki kişiye veririm. Eğer emek süreci ile ilgili bir şeylerin değişmesi gerekirse, bir yönetici bütün işçileri bir araya toplar ve “şimdi şeyleri farklı bir biçimde örgütleyeceğiz” der. Bu demokratik veya hiyerarşik bir biçim de olsa, doğrudan insanlar arasında oluşan bir örgütlenmedir.

Şimdi de işyerinin dışındaki pazara bir bakalım. Pazarda durumlar çok farklıdır. İşin örgütlenmesi, iş bölümü, insanlar arasındaki doğrudan toplumsal ilişkiler yoluyla gerçekleşmez. Pazarda emeğin ürünleri birbirleriyle, değerleri olan metalar olarak karşılaşırlar. Şeyler arasındaki bu etkileşimler, tekrar üretimi etkiler. Bunlar işçileri değiştirmesi, daha fazla veya daha az üretmesi, kepenkleri kapatması veya işi büyütmesi vb. için üreticilere işaret yollayanlardır.

Maden işçileri, fırıncılar, marangozlar ve aşçılar birbirleriyle doğrudan ilişkili değillerdir. Bunun yerine emeklerinin ürünleri; kömür, ekmek, dolap ve makarna pazarda karşılaşır ve birbirleriyle mübadele edilirler. İnsanlar arasındaki maddi ilişkiler şeyler arasındaki toplumsal ilişkilere dönüşür. Bizler kömür, ekmek, dolap ve makarnaya baktığımızda onları yaratan emeği görmeyiz. Biz sadece birbirleriyle değer ilişkisi içerisinde olan metaları görürüz. Bir yığın kömürün değeri, pek çok somun ekmek eder. Bir dolabın değeri, çok fazla miktarda makarna eder. Değer, nesnenin toplumsal gücü, işçilerin arasındaki ilişkinin bir sonucu değil, kendi özelliğiymiş gibi gözükür.

Para metaların tanrısıdır. Bütün diğer metalar kendi değerlerini, para aracılığıyla ifade ederler. Bir kalem için harcanan toplumsal emek miktarı 20 centtir. Büyük bir piyano yapmak için harcanan toplumsal emek miktarı 20 bin dolar olur. Metaların tanrısı olarak para toplumsal gücün nihai ifadesi halini alır. Her şey olabilir, her şeyi satın alabilir, her şeyi yapabilir. Oysa para yalnızca bir tomar kâğıt, bir yığın değerli taş, bilgisayardaki bir rakamdır… O, yalnızca toplumsal ilişkilerin bir ifadesi olduğu için bu güce sahiptir.

Bizler tükettiğimiz metaların dünyasında dolaşan, atomize edilmiş bireyleriz. Bir meta satın aldığımızda, sadece kendimiz ve meta arasında bir deneyim yaşamış oluruz. Bu etkileşimlerin arkasındaki toplumsal ilişkileri görmeyiz. Metalar dünyası aracılığıyla düzenlenen bir toplumsal ilişkiler ağı olduğunun bilincinde olsak bile, bu ilişkileri doğrudan deneyimlememizin hiç yolu yoktur çünkü... Bu ilişkiler doğrudan ilişkiler değildir. Biz sadece bu toplumsal ilişkilerin yalıtılmış entelektüel bilgisini elde edebiliriz, doğrudan ilişkiyi değil. Her ekonomik ilişkiye, meta denilen bir nesne aracılık eder.

İnsanlar arasındaki toplumsal ilişkiler aracılığıyla işleyen bu süreç, Marx'ın "şeyleştirme" dediği, şeyler arasındaki ilişki halini alır. Şeyleştirme, kapitalist bir toplumda şeylerin neden insan niteliğindeymiş gibi göründüğünü açıklamaya yardımcı olur. Cansız nesneler, nesnenin kendisinden gelmiş gibi görünen "değer" ile bahşedilen yaşamı kazanır. Diyelim ki bir kitap 20 dolar, bir süveter ise 25 dolar değerindedir. Ancak bu değer, süveterin kendisinden gelmez. Süveteri kesip açarak içinden 25 dolar çıkaramazsınız. Bu 25 dolar süveter ile pazardaki diğer bütün metalar arasındaki ilişkinin bir ifadesidir. Ve bu metalar yalnızca, pazar mübadelesinde düzenlenen toplumsal emek sürecinin maddi biçimleridir. Bunun nedeni insanların emeklerini değerin olduğu pazar aracılığıyla örgütlemeleridir.

Değerin, toplumsal ilişkilerin bir biçimi olduğu değil de metanın kendisinden geldiği yanılsaması "fetiş"tir. Kapitalist toplum bu tip yanılsamalarla doludur. Para tanrısal özelliklere sahipmiş gibi görünür, oysa bunun böyle olmasının tek nedeni paranın bütün metaların değerlerini ifade etmek için kullanılan nesne olmasıdır. Kâr mübadelenin kendisinden ortaya çıkmış gibi görünür; oysa Marx kârın aslında üretim sürecinde sermaye ve emek arasındaki eşitsiz ilişkilerden nasıl meydana geldiğini açıklamak için çok çaba harcamıştır. Rant, topraktan kaynaklanmış gibi görünür, Marx rantın aslında emek tarafından üretilen değere el konulmasından geldiği konusunda son derece kararlıdır. Biz bu fetişist düşünceleri günümüzde ana akım iktisat teorisinde, değerin tüketici ile meta arasındaki öznel deneyimden kaynaklandığı ve sermayenin değeri kendi kendine yarattığı fikrinde görürüz.

Oysa meta fetişizmi teorisi sadece bir yanılsama teorisi değildir. Bu, bütün dünyanın bir yanılsama olduğu, gerçekliğin yüzeyin altında uzaklarda bir yerde, daima görüş alanı dışında bulunduğu demek değildir. Yanılsama gerçektir. Metalar gerçekten değere sahiptir. Paranın gerçekten toplumsal gücü vardır. Tek başına insanlar gerçekten güçsüzdür ve maddi yapıların gerçekten toplumsal gücü vardır. Üreticilerin arasındaki ilişkilerin doğrudan olduğu, yüzeyin altında bulunan gerçek bir üretim dünyası yoktur. Üreticiler arasındaki ilişki sadece dolaylıdır ve sadece metaların gizemli dünyasıyla düzenlenir.

Sonuç:
Meta fetişizmi teorisi Marx'ın değer teorisinin merkezidir ve onu seleflerinden keskin bir şekilde ayıran şeylerden biri budur. Adam Smith ve David Ricardo fiyatları emek zamanıyla açıklanmış şekilde ele alırlar. Fakat Marx'ın değer teorisi fiyat teorisinden çok daha fazlasıdır. İnsanlar arasındaki toplumsal ilişkilerin, daha sonra bu toplumsal ilişkileri tekrar etkileyen ve şekillendiren maddi biçim haline gelmesinin teorisidir. Emek metalarda cisimleşmiş değer biçimini alır. Para biçiminde fiyatı bu değerin evrensel ifadesi haline gelir. Para arayışı, kendinde bir amaç olarak, topluma egemen olur. Üretim araçları sermaye haline gelir. Para, metalar ve sermaye, toplumsal değerin temsilcileri olarak, toplumun kontrolü dışında kendi hesabına bağımsız güçler haline gelirler. Değer yasası bu güçlerin yasasıdır. Tekeller veya devlet aracılığıyla bu güçler üzerinde kontrol uygulama girişimleri her zaman değerin toplumsal karşıtlığı tarafından ağa düşürülür.

Okuma Önerileri:

Kapital Cilt 1, Karl Marx
Meta fetişizmi kuramı bölüm birin sonunda sunulmuştur.

Marx'ın Değer Kuramı Yazıları, Issac Rubin
Bu Marx'ın değer teorisinin bir çok yönüne dair çok iyi bir kitap. Bu video dizisi bir çok açıdan bu kitabın çağdaş bir yorumu olmaya çalışmıştır. Giriş bölümleri meta fetişizmi hakkındadır.
Yiğit harmanları, yığınaklar,
Kurulmuş çetin dağlarında vatanların.
Dize getirilmiş haydutlar,
Hayınlar, amana gelmiş,
Yetim hakkı sorulmuş,
Hesap görülmüş.
Demdir bu... Ahmed Arif
Cevapla


Bu Konudaki Yorumlar
Sonsuz Felsefe... - Yazar: eskiuyemnt - 30/08/2013, Saat: 17:01
Sonsuz Felsefe... - Yazar: sertaç - 30/08/2013, Saat: 22:32
Sonsuz Felsefe... - Yazar: eskiuyemnt - 30/08/2013, Saat: 22:43
Sonsuz Felsefe... - Yazar: ispinoz - 30/08/2013, Saat: 23:05
Sonsuz Felsefe... - Yazar: sertaç - 30/08/2013, Saat: 23:24
Sonsuz Felsefe... - Yazar: ispinoz - 30/08/2013, Saat: 23:44
Sonsuz Felsefe... - Yazar: martin - 31/08/2013, Saat: 00:10
Sonsuz Felsefe... - Yazar: martin - 31/08/2013, Saat: 00:24
Sonsuz Felsefe... - Yazar: eskiuyemnt - 31/08/2013, Saat: 00:42
Sonsuz Felsefe... - Yazar: sertaç - 31/08/2013, Saat: 00:47
Sonsuz Felsefe... - Yazar: martin - 31/08/2013, Saat: 01:29
Sonsuz Felsefe... - Yazar: martin - 31/08/2013, Saat: 01:30
Sonsuz Felsefe... - Yazar: eskiuyemnt - 31/08/2013, Saat: 10:05
Sonsuz Felsefe... - Yazar: sertaç - 31/08/2013, Saat: 11:50
Sonsuz Felsefe... - Yazar: martin - 01/09/2013, Saat: 02:56
Sonsuz Felsefe... - Yazar: sertaç - 06/09/2013, Saat: 11:56
Sonsuz Felsefe... - Yazar: sertaç - 25/09/2013, Saat: 00:16
Sonsuz Felsefe... - Yazar: sertaç - 12/10/2013, Saat: 12:07
Sonsuz Felsefe... - Yazar: sertaç - 18/10/2013, Saat: 15:42
Sonsuz Felsefe... - Yazar: eskiuyemnt - 18/10/2013, Saat: 15:45
Cvp: Sonsuz Felsefe... - Yazar: asymptote - 18/12/2014, Saat: 01:57
Cvp: Sonsuz Felsefe... - Yazar: Suhulet - 18/12/2014, Saat: 12:53
Cvp: Sonsuz Felsefe... - Yazar: asymptote - 18/12/2014, Saat: 14:12
Cvp: Sonsuz Felsefe... - Yazar: Suhulet - 04/04/2015, Saat: 10:03

Hızlı Menü:


Konuyu Okuyanlar: