30/03/2012, Saat: 21:08
Şimdiye kadar görmüş olduğumuz bütün Usturalar Batı Ülkelerinde üretilmiş olan Usturalar oldu,ancak uzun yıllardır usturaya meraklı birisi olarak Türk Usturalarının nasıl birşey olduğunu merak etmişimdir.
Bu konuda epey araştırma yapmama rağmen elime hiç somut bilgi geçmemişti...üç ay öncesine kadar.
Şimdi benim için heyecan verici bu yazıyı Forumun değerli üyeleriyle paylaşmak istiyorum,aynı zamanda artık Türk Usturalarının neye benzedigini öğrenebileceğim yerin neresi olduğunu da biliyorum.
Sevgi ve Selamlar
İlk tıraş bıçaklarımızın tarihi Cumhuriyet sonrasına rastlar… Peki ustura geçmişimiz? Genel kanı, ülkemizde usturanın hiçbir zaman üretilmediği doğrultusundadır. Oysa Refik Halit, Üç Nesil Üç Hayat’ta, Abdülaziz devrinden söz ederken: “Usturacılığımız bütün şarkta nam almıştır. Şehzade Camii avlusundaki mütevazı ustura atelyeleri durmamacasına işler.” diye bizim için çok değerli bir ayrıntıyı kaydediyor. Bu usturaların neye benzediğini merak edenlere Sadberk Hanım müzesini adres olarak gösterelim… Cami avlusundaki imalathaneler belki de ithal usturalar karşısında yenik düşmüştür ki, daha sonraki yıllarda adını anan çıkmaz… Ustura, çeliğin en mükemmel şekilde inceltildiği Almanya, Fransa ve İngiltere gibi ülkelerden ithal edilmiştir.
Paul Zazadze de, ustura, makas ve saç makinalarını Almanya, İngiltere ve İsveç’ten ithal ediyordu.
Ustura ve ustura benzeri gereçlerin geçmişleri yüzlerce, hatta ve binlerce yıl öncesine uzanmakta ve birçok kültürde izlenmekte ise de, tıraş bıçağı, varlığını tek bir kişinin çabalarına borçludur. Tıraş bıçağının (yani jiletin) fikir ve isim babası Amerikalı King Camp Gilette, uzun yıllar süren çabalarının sonunda ve ortağı William Nicholson ile birlikte 1902 yılında çok ince, eğilip bükülebilir tıraş bıçağını piyasaya sürmüşlerdi. Bu, tarihte kullanıldıktan sonra atılmak üzere üretilen ilk üründü. Aynı zamanda erkeklere, değişen dünyanın hızına ayak uyduracak şekilde, başkasının yardımına ihtiyaç duymadan tıraş olmanın yolunu açıyordu. Tıraştaki bu pratik yöntem dünyada dalga dalga yayılırken, 1920’lerden itibaren Gilette firması dışında çok sayıda imalathane tarafından tıraş bıçağı üretilmeye başlamıştı. Bu dalga ülkemize ulaştığında ise Cumhuriyet dönüşümlerini coşku ile sahiplenen bir tüketici kitlesini karşısında bulmuştu. Ülkenin genç yaşlı tüm erkekleri, muassır medeniyetlerin erkekleri ile benzeşme uğruna bıyıklarından bile vazgeçerlerken ve cemiyet hayatının yeniliklerine kendilerini kaptırırlarken, tıraş bıçağına hergün ihtiyaç duymaya başlamışlardı. Yeni nesil erkekler o yıllarda babalarından farklı olarak iki şeyi daha çok tüketir olmuşlardı: Usturanın yerini almaya başlayan tıraş bıçağını ve tıraş sabununu… Piyasadaki tıraş bıçağı ve tıraş sabunu markaları çeşitlenirken, aslında bir iki fabrikanın piyasaya hakim olduğu pek bilinmedi… Böyle bir ortamda markalaşabilen ve kalite yarışında öne geçen şirketler ayakta kalacaktı, elbette…
Bu konuda epey araştırma yapmama rağmen elime hiç somut bilgi geçmemişti...üç ay öncesine kadar.
Şimdi benim için heyecan verici bu yazıyı Forumun değerli üyeleriyle paylaşmak istiyorum,aynı zamanda artık Türk Usturalarının neye benzedigini öğrenebileceğim yerin neresi olduğunu da biliyorum.
Sevgi ve Selamlar
İlk tıraş bıçaklarımızın tarihi Cumhuriyet sonrasına rastlar… Peki ustura geçmişimiz? Genel kanı, ülkemizde usturanın hiçbir zaman üretilmediği doğrultusundadır. Oysa Refik Halit, Üç Nesil Üç Hayat’ta, Abdülaziz devrinden söz ederken: “Usturacılığımız bütün şarkta nam almıştır. Şehzade Camii avlusundaki mütevazı ustura atelyeleri durmamacasına işler.” diye bizim için çok değerli bir ayrıntıyı kaydediyor. Bu usturaların neye benzediğini merak edenlere Sadberk Hanım müzesini adres olarak gösterelim… Cami avlusundaki imalathaneler belki de ithal usturalar karşısında yenik düşmüştür ki, daha sonraki yıllarda adını anan çıkmaz… Ustura, çeliğin en mükemmel şekilde inceltildiği Almanya, Fransa ve İngiltere gibi ülkelerden ithal edilmiştir.
Paul Zazadze de, ustura, makas ve saç makinalarını Almanya, İngiltere ve İsveç’ten ithal ediyordu.
Ustura ve ustura benzeri gereçlerin geçmişleri yüzlerce, hatta ve binlerce yıl öncesine uzanmakta ve birçok kültürde izlenmekte ise de, tıraş bıçağı, varlığını tek bir kişinin çabalarına borçludur. Tıraş bıçağının (yani jiletin) fikir ve isim babası Amerikalı King Camp Gilette, uzun yıllar süren çabalarının sonunda ve ortağı William Nicholson ile birlikte 1902 yılında çok ince, eğilip bükülebilir tıraş bıçağını piyasaya sürmüşlerdi. Bu, tarihte kullanıldıktan sonra atılmak üzere üretilen ilk üründü. Aynı zamanda erkeklere, değişen dünyanın hızına ayak uyduracak şekilde, başkasının yardımına ihtiyaç duymadan tıraş olmanın yolunu açıyordu. Tıraştaki bu pratik yöntem dünyada dalga dalga yayılırken, 1920’lerden itibaren Gilette firması dışında çok sayıda imalathane tarafından tıraş bıçağı üretilmeye başlamıştı. Bu dalga ülkemize ulaştığında ise Cumhuriyet dönüşümlerini coşku ile sahiplenen bir tüketici kitlesini karşısında bulmuştu. Ülkenin genç yaşlı tüm erkekleri, muassır medeniyetlerin erkekleri ile benzeşme uğruna bıyıklarından bile vazgeçerlerken ve cemiyet hayatının yeniliklerine kendilerini kaptırırlarken, tıraş bıçağına hergün ihtiyaç duymaya başlamışlardı. Yeni nesil erkekler o yıllarda babalarından farklı olarak iki şeyi daha çok tüketir olmuşlardı: Usturanın yerini almaya başlayan tıraş bıçağını ve tıraş sabununu… Piyasadaki tıraş bıçağı ve tıraş sabunu markaları çeşitlenirken, aslında bir iki fabrikanın piyasaya hakim olduğu pek bilinmedi… Böyle bir ortamda markalaşabilen ve kalite yarışında öne geçen şirketler ayakta kalacaktı, elbette…
Bir liralık Ali Bıyıklı sen nelere kadirsin !