20/10/2015, Saat: 16:33
Merhaba,
Bu gün forumda @Bruce komşumuzun paylaştığı bir yazıyı görünce, sokakta yürürken eski bir düşmanı görmüş gibi oldum. Gerçi düşmanım olmadı hiç, nasıl bir duygu olduğunu bilmiyorum ama olsaydı galiba böyle olurdu
http://www.geltir.com/thread-2935-post-1...#pid127246
Meselem, Compulsive Buying Disorder...
Türkçesi tam nedir bilmiyorum ama, "Satın olmak zorunda olduğunu düşünme hastalığı" gibi bir şey galiba...
Bu sendroma 2010 yılında çok ciddi şekilde yakalanmıştım. Amatör bir müzisyen olarak, kendi evime ufak bir home studio kurmak istedim. Az çok birikimim ve gelirim de vardı, başladım ufaktan alışverişlere...
Temel ekipmanları aldım. Artık basitçe gitarımı ve vokalimi kaydedip dinlemek istiyordum. Ama sonuç? Hala dinlenebilir bir parça kaydedemiyordum. Gündüz ofiste masa başında, sürekli youtube'a girip müzik ekipmanları videoları seyrediyordum. Sanki oradaki aletlerden birini de ben alırsam, daha iyi parçalar kaydedebileceğimi düşünüyordum. Sürekli bir arayış içindeydim, gecem gündüzüm "acaba ne almalı ve kaydımı güzelleştirmeliyim" diye düşünerek geçiyordu... Bütün videoların anafikri şuydu: "Kayıtların kötü mü, o zaman şu aleti al daha güzel olsun"
Benimle aynı anda, bir arkadaşım da aynı dertten muzdaripti. O da fotoğraf ile uğraşıyordu. O'nun derdi de aynıydı... "Acaba ne satın alsam da daha iyi fotoğraflar çekebilsem"
***
İnsanlara sürekli bir şeyler satmak istiyorlar. Bilinçaltımızda sürekli aynı mesaj.
"Yetersiz misin? Sorun sende değil, ekipmanlarında... Daha iyisini al, daha iyi olsun"
Bir balıkçı olsan, sana diyecek ki "balık tutamıyor musun, oltanı değiştir, daha çok balık tut"
Şimdi burada şöyle bir durum var, eğer sen bir fotoğrafçı isen, elbetteki yeni bir makine almalı, teknolojiyi takip etmelisin. Ancak, bir yerden sonra iş, elindeki ekipmanları yalayıp yutmak ile de alakalı...
Erkin Koray sahnede, diyorlar ki "üstad o makine (orgundan bahsediliyor) çok eskimedi mi?" Diyor ki "Ya ben bunu daha yeni yeni çözdüm."
Aşık Veysel'in bir kayıt stüdyosu yoktu, ama geride koca bir isim bıraktı.
Bazen belgesellerde görüyorum, usta fotoğrafçılar, ormanda gezerken öylesine bir an yakalıyorlar, ellerinde profesyonel ekipmanları olmadan, basitçe çekiyorlar o kareleri, ama harika oluyorlar.
Elimizde koskoca yeşil perde teknolojisi var, ama hala bazı eski filmler, şimdiki filmlere taş çıkarır.
Şimdi bunun bizim tıraşımızla ne alakası var? Elbette bir alakası yok Ya da var mı bilmiyorum. İçimden geldi, ben de paylaşmak istedim.
Okuduğunuz için çok teşekkür ederim.
Saygılar
Bu gün forumda @Bruce komşumuzun paylaştığı bir yazıyı görünce, sokakta yürürken eski bir düşmanı görmüş gibi oldum. Gerçi düşmanım olmadı hiç, nasıl bir duygu olduğunu bilmiyorum ama olsaydı galiba böyle olurdu
http://www.geltir.com/thread-2935-post-1...#pid127246
Meselem, Compulsive Buying Disorder...
Türkçesi tam nedir bilmiyorum ama, "Satın olmak zorunda olduğunu düşünme hastalığı" gibi bir şey galiba...
Bu sendroma 2010 yılında çok ciddi şekilde yakalanmıştım. Amatör bir müzisyen olarak, kendi evime ufak bir home studio kurmak istedim. Az çok birikimim ve gelirim de vardı, başladım ufaktan alışverişlere...
Temel ekipmanları aldım. Artık basitçe gitarımı ve vokalimi kaydedip dinlemek istiyordum. Ama sonuç? Hala dinlenebilir bir parça kaydedemiyordum. Gündüz ofiste masa başında, sürekli youtube'a girip müzik ekipmanları videoları seyrediyordum. Sanki oradaki aletlerden birini de ben alırsam, daha iyi parçalar kaydedebileceğimi düşünüyordum. Sürekli bir arayış içindeydim, gecem gündüzüm "acaba ne almalı ve kaydımı güzelleştirmeliyim" diye düşünerek geçiyordu... Bütün videoların anafikri şuydu: "Kayıtların kötü mü, o zaman şu aleti al daha güzel olsun"
Benimle aynı anda, bir arkadaşım da aynı dertten muzdaripti. O da fotoğraf ile uğraşıyordu. O'nun derdi de aynıydı... "Acaba ne satın alsam da daha iyi fotoğraflar çekebilsem"
***
İnsanlara sürekli bir şeyler satmak istiyorlar. Bilinçaltımızda sürekli aynı mesaj.
"Yetersiz misin? Sorun sende değil, ekipmanlarında... Daha iyisini al, daha iyi olsun"
Bir balıkçı olsan, sana diyecek ki "balık tutamıyor musun, oltanı değiştir, daha çok balık tut"
Şimdi burada şöyle bir durum var, eğer sen bir fotoğrafçı isen, elbetteki yeni bir makine almalı, teknolojiyi takip etmelisin. Ancak, bir yerden sonra iş, elindeki ekipmanları yalayıp yutmak ile de alakalı...
Erkin Koray sahnede, diyorlar ki "üstad o makine (orgundan bahsediliyor) çok eskimedi mi?" Diyor ki "Ya ben bunu daha yeni yeni çözdüm."
Aşık Veysel'in bir kayıt stüdyosu yoktu, ama geride koca bir isim bıraktı.
Bazen belgesellerde görüyorum, usta fotoğrafçılar, ormanda gezerken öylesine bir an yakalıyorlar, ellerinde profesyonel ekipmanları olmadan, basitçe çekiyorlar o kareleri, ama harika oluyorlar.
Elimizde koskoca yeşil perde teknolojisi var, ama hala bazı eski filmler, şimdiki filmlere taş çıkarır.
Şimdi bunun bizim tıraşımızla ne alakası var? Elbette bir alakası yok Ya da var mı bilmiyorum. İçimden geldi, ben de paylaşmak istedim.
Okuduğunuz için çok teşekkür ederim.
Saygılar