Yavru Çıkmazı
Cumartesi, Şubat 26th, 2011
kanlica-1Fotoğraf çekerek sokak arşınlamanın o şehri tanımak, sırlarını keşfetmek için ilginç fırsatlar doğuracağını deneyimli bir fotoğrafçıdan öğrenmiştim. ?Şehrin görüntüleri arasında kaybolup gitsen de bir süre sonra şehrin büyük resmi belirir önünde. Sabırlı olmalısın? demişti. Şehrin büyük resminin ise parça parça görüntülerinin toplamından çok daha anlamlı ve güzel olabileceğinin o zamanlar farkında değildim.
Yıllar önceydi. O sabah boğazın Anadolu yakasında Kanlıca sahilinden yukarı vurmuş birbirini kesen ve giderek yokuşu dikleşen sokaklarda kaybolmuştum. Kışın soğuğunun daha az hissedildiği güneşli günlerdeydik. Çocuklar henüz sokağa dökülmediği için ortalık kedilere kalmıştı.
Eski bir çeşme, yanında en az onun kadar eski, dış cephesi dökülmeye yüz tutmuş yan yana iki ev ile başlayan çıkmaz bir sokakla karşılaştım. Sokağın başındaki evin cephesinde ?yavru çıkmazı? yazan kırmızı bir tabela asılıydı. Sokağın karşı köşesindeki berber, beyaz önlüğünü giyip dükkanını açmış havlularını havalandırıyordu. Fotoğraf çekmek için izin istedim ?berber koltuğuma oturmadan çekemezsin? dedi. İki günlük sakalım ve kabarmış ensemle gözüne yeterince hırpani göründüğümü içeride öğrendim.
Katalitik sobanın kenarında kaynatıp yeni demlediği sabah çayından ikram etti. Sonra beyaz önlüğü boynuma bağlayıp saçımı kesmeye başladı. ?Nasıl kesilmesini istediğimi sormadın? diye söylenince omuzlarını silkip ?naturel erkek traşı yapıyorum, daha ne istiyorsun?? yanıtını aldım.
Dükkanın aralık olan kapısından içeri giren tekir kedi sobanın yanındaki sandalyenin üzerine çıkıp sırasını bekleşen müşteriler gibi sessizce oturdu.
kanlica-3Mahallelinin selam vermeden geçmediğine bakılırsa bizim berber kıdemli esnaflardandı. Yakın gözlüğünü burnuna indirmiş sesini çıkarmadan saçımı kesiyor arada makası boş şaklatıp sonra kesime devam ediyordu. Ne iş yaptığımı nereden geldiğimi sordu. Hekim olduğumu fotoğraf çekip şehri tanımaya çalıştığımı anlatıp yavru çıkmazının anlamını sordum.
- Rahmetli Zehra hanımdan yadigar kaldı o isim. Sokağın sonundaki tek katlı evde yalnız oturur sokağın kedilerini besler onlara arkadaşlık ederdi. Yavru kediler ezilmesin diye sokağa arabaların girişine izin vermezdi. Bu yüzden mahalleli ile kavga ettiği de olurdu. Sokağın adını da o koymuştu.
- Sonra ne oldu?
- Birkaç yıl önce kaybettik Zehra hanımı. Birkaç yıl dediysem altı yıl olmuş, zaman ne çabuk geçiyor. Gördüğün gibi yavru çıkmazı arabalara teslim oldu. Arkanda sandalyede oturan kedi de Zehra hanımın emanetlerinden. O öldükten sonra mahallenin kedileri de azaldı.
Saçımı kesmeyi sürdürürken favorilerimi biraz uzun tutmak istediğimi söyledim. ?Olmaz öyle şey? diyerek kulak hizasından kendi bildiğine göre kısalttı. Saç kesimi bitip sakal traşına başladığında berberin göründüğünden de yaşlı olduğunu fark ettim. Laf arasında 30 yıl Almanya?da işçi olarak çalıştığını, emekli olduktan sonra doğup büyüdüğü mahallede baba mesleği olan berberlik yaparak geçindiğini anlattı. Kenardaki tabureler ve sehpanın üzerinde duran tavla, berber dükkanının aynı zamanda mahallenin sosyal buluşma mekanlarından olduğunu düşündürüyordu. Almanya?da neden kalmadığını sordum.
- Herkesin kendince bir nedeni vardır, elbet. Orada tanıdık bir çift göz bulamadığım, oranın yalnızlığına katlanamadığım için geri döndüm. Kalamadım oralarda.
- Yakınlarınız tanıdıklarınız yok muydu?
- Vardı ama onların da kendi yalnızlıkları içinde durup size bakacak halleri yoktu. Gitmişsin tanımadığın bir ülkeye. Kimseyi yolu yordamı tanımadan nereye gittiğini bilmeden öylece sürükleniyorsun. Başına ne geleceğini bile kestiremiyorsun. İnsan öyle zamanda tutunacak bir dal, seni tanıyıp sahiplenecek eşlik edecek bir bakış arıyor. Hani öyle birini bulsan yine sürüklenmeye devam edeceksin ama biraz olsun yalnızlık hissinden de kurtulacaksın. Almanya?da o tutunacak dalı bulamadım. Bulduklarım da dayanmadı, çabuk kırıldı.
- Peki burada yakınlarınız yok mu?
- Yok. Yine yalnız yaşıyorum.
- İyi de o zaman ne anladım ben bu işten? Orada da yalnız, burada da yalnız.
Sakalı alıp yüzümü ikinci kez sabunlarken iki tür yalnızlık olduğundan söz etti. Kendi başına yaşamanın her ne kadar yalnızlık olarak bilinse de insanı kemiren yalnızlığın kalabalık içinde yalnız ve yabancı olmak olduğunu anlattı. Pek anlamamış gibi bakmış olacağım ki açıklama gereği duydu.
- Bak doktor bey oğlum. Senin mesleğinden örnek vereyim. Birkaç yıl önce prostat ameliyatı olmak için hastaneye yatmıştım. Ameliyathanenin kalabalığı içinde kesilmek için sıramı beklerken hissettiğim yalnızlık işte öyle insanı kemiren bir yalnızlık. Çaresizce bir çift tanıdık göz arıyor, doktorunu görmek elini tutmak konuşmak istiyorsun. Belki yine endişeleniyorsun ama masaya yatıp gözlerini kapadığında yalnız olmadığını bilmek istiyorsun. O zaman ürkmüyorsun. Yalnızlığın ile birlikte bu dünyadan yitip gitmek daha çok korkutuyor insanı.
- Ya yalnız yaşamak. O zor olmuyor mu?
- Zorluğu var elbet ama o senin tercihin. Tanıdıkların içinde yalnız olmak sokağını kedisini tanıdığın yerde yalnız yaşamak benim gibilere yetiyor, zor gelmiyor.
Sakal traşını bitirip boynumda kızaran yerlerde kan taşı gezdirdi. Limon kolonyası ve krem ile işlemi tamamladı. Borcumu sordum ?bu sefer benden olsun? dedi. ?Olmaz öyle şey? diye üsteleyence elini kaldırıp susturdu. ?Doktor adamsın. Façan düzgün olmalı ki hastaların yalnızlık çekmesin. Onların hayır dualarından ben de nasiplenirim. Eh bu da bana yeter? dedi.
kanlica-2Çıkmadan birkaç fotoğrafını çektim. Sandalyede oturan kedi tüm bu hareketlilik içinde istifini bozmadı. Dükkandan çıkıp yavru çıkmazına bir kez daha göz attıktan sonra geri döndüm. Bizim berber elinin tersiyle işaret yapıp ?hadi git artık? dedi.
Yolum düşmedi, bir kez daha gidip saçımı kestiremedim o berbere. Yıllar sonra uğradığımda ise sokağın başında restorasyon görmüş mermer çeşme dışında ortalıkta ne berber, ne evler ne de Yavru çıkmazının kedileri kalmıştı. Yavru çıkmazından kalan o eski fotoğraflar ise kimileri için şehrin büyük resmini anlamlandırmayı sürdürüyordu.
Mehmet Uhri
fotoğraflar için link
http://www.harftamircisi.com/2011/02