Sanırım şunu da belirtmek yerinde olur:
Lawrence'ın 'Seven Pillars of Wisdom' (Bilgeliğin Yedi Sütunu) adlı kitabının adı bu konuyu izleyen (ama kitabı bilmeyen) forum üyelerine yanlış bir izlenim vermesin:
Adında geçen Bilgelik yanıltmasın, bu kitap bir bilgenin yaşam vs üzerine 'değerli' fikirlerini içermiyor. Bu kitap Arapların Osmanlı İmparatorluğuna karşı 1916-1918 arası ayaklanmalarının, kendi rolünü iyice romantize ederek, abartarak ve yalanlar da söyleyerek Lawrence tarafından anlatılması.
Yani dün bahsettiğim o köşe yazarı ve bir çok kişinin bilgelikler diye övdüğü şeyler İngiliz gizli servisi tarafından, Türklere karşı Arapları ayaklandırma işinde kullanılan ve gerçekten kendi efsanesini yaratmak isteyen, gerçekleri büken ve kitabında da 'uydurma' anektodlarla bir kahramanın(!) nasıl evrildiğini anlatan birisinin yazdıkları. Daha sonradan tarihçiler tarafından yalanlanan bir Türk paşa tarafından tecavüze uğradığı anektodunu dahi kurar, ilginç bir dönüşüm hikayesi olsun diye.
Uzun yıllar önce kitapta geçen o zamanki Arap toplumu üzerine gözlemleri ve Türklere bakışı yansıtan içeriği merak ettiğimden İngilizce orijinalini okumaya karar verdiğimde kitabın isminin neden böyle olduğunu merak etmiştim. Sonra buldum: 'seven pillars of wisdom / bilgeliğin yedi sütunu' İncil'de Meseller 9:1'de geçen 'wisdom has built her house / she has set up its seven pillars' (bilgelik evini yedi sütun üzerine kurdu) cümlesinden geliyordu.
Lawrence kendi önemini o kadar abartmaktadır ki, kitabının adını bile İncil'den almış diye düşünmüştüm.
Yazacak çok şey var ama daha sonra geniş bir zamanda yazmak isterim Lawrence hakkında.1969'da ilgili belgelerdeki erişim yasağının İngiliz hükümeti tarafından kaldırılmasıyla bu kitapdaki yalan ve abartılar (arşivlere bakan bir avuç kişi tarafından) net görüldü. Ama neden İngilizler yine de Lawrence efsanesini korudular, tarihçiler 'bu bir tarih kitabı değil daha çok kurmaca edebiyat dedikleri halde kitap neden hala popülerliğini koruyor....bunlar da ilerideki bir yazıya kalsın
Bu arada sabah önceden okuduğum bir şeyler aklıma geldi ve evden çıkmadan kütüphanemden bir kitabı yanıma aldım. Konusuyla ilgili yazılmış en önemli kitaplardan ve benim arada bir dönüp okuduğum referans kitaplardan Albert Hourani'nin "Arap Halkları Tarihi" kitabı.
Hourani bu kitabın bir bölümünde şöyle yazar: Lawrence kendi rolünü muhtemelen abartarak şu iddiada bulunuyordu: "Kaybolan bir etkiyi yeniden tesis etmek için yeni bir ulus oluşturmak niyetindeydim"
(Kibire bakar mısınız, ulus oluşturacakmış....gerçi kitap aynı zamanda bir hayal kırıklığının öyküsüdür...kendini konumlandırmak istediği o ulvi rol verilmemiştir ona....Sykes-Picot denilen rezil anlaşmada çalışmada yer almıştır ama daha sonra izin verilmez romantik çöl savaşçısı tavırlarını sürdürmesine.)
Hourani'nin diğer bölümlerde kimi yazdıklarıyla bitireyim:
Arap ayaklanmalarını anlatırken İngiliz ve Fransız emperyalist yayılmacılığından bahseder. Bir yerde şöyle der:
"Daha da önemlisi Arap ülkelerinin çoğu yüzyıllardır denetimi altında yaşadıkları Avrupa hakimiyetine karşı bir tür koruma hizmeti sunan büyük Osmanlı İmparatorluk hükümeti kısa süre içinde yok oldu.Osmanlı hükümeti Arap eyaletlerini kaybetmiş, Anadolu ve Avrupa'nın küçük bir bölümüyle sınırlı kalmıştı; Sultan kendi başkentinde müttefik donanmaları ve temsilcilerinin denetimi altındaydı ve hükümetini fiilen yabancı vesayeti altına alan Sevres antlaşmasını imzalamak zorunda kaldı. Ancak müttefiklerin Yunanlıları Anadolu'nun batı kesimlerini işgale teşvik etmeleri üzerine güçlenen, Anadolu'nun Türk nüfusunun başlattığı ve subayların önderlik ettiği Ret hareketi, bir Türk cumhuriyetinin kurulması ve sultanlığın ilgasıyla sonuçlandı.............
"Bütün Arap ülkeleri içinde sadece Arap yarımadasının bazı bölümleri Avrupa hakimiyetinin dışında kaldı.........Eski Osmanlı bölgelerinde, savaştan gerçek anlamda "bağımsız" olarak çıkan yeğane devlet Türkiye oldu. Osmanlı idari sistemi ve ordusunun çevresinde inşa edilen ve ölümüne kadar dikkate değer bir önder, Mustafa Kemal tarafından yönetilen Türkiye, geçmişinden ve geçmişte çok sıkı bağlara sahip olduğu Arap ülkelerinden hızla uzaklaşan bir yol izledi. Bu yol, ulusal dayanışma temelinde toplumu yeniden yaratmayı, din ve toplum arasında katı bir ayrımı, Ortadoğu dünyasından bilinçli bir uzaklaşma girişimini ve Avrupa'nın parçası haline gelmeyi amaçlıyordu.......Avrupa'ya başarıyla meydan okuyan ve ulusunu yeni bir yola sokan Atatürk örneği bütün Arap dünyasındaki ulusal hareketler üzerinde derin bir etki yaratacaktı."