09/04/2015, Saat: 00:30
Forum üyelerimizin sevdiği ve paylaşmak istedikleri şiirler için bir konu açtım.
Beni en çok etkileyen şair olan Arif Nihat Asya'dan bir şiiri paylaşmak istiyorum.
Kubbeler
Dün başlar seferber; eller seferber;
Kurşun eritildi, mermer çekildi.
Bunlar; bu kubbeler, bu minareler,
Akçayla olacak işler değildi.
Bulabildinse ey yolcu yerini,
Hepsinin alnında altından bir ay.
Seyret istanbul'un câmilerini,
Minare minare, kubbe kubbe say!
Açılır masmavi burda gökyüzü,
Gümüşten sütunlar üstünde durur.
Kiminin gölgesi dinlenir yerde,
Kiminin beyazı sulara vurur.
Mihraplar; kemerler, kubbeler yapmış,
Sultanı, çerisi, piri, veziri.
Nesilden nesile götürsün diye,
Kanatlar üstünde şanlı tekbiri.
Burda kubbe, kemer ve mihrap olmuş,
O kıvrak şekil ki serhadde yaydı.
Atlas bayrakların dalgalarında,
Rüzgârla öpüşen ince bir aydı.
Uzaklarda kırık minarelerden,
Gökte bir kapıyı vurur leylekler;
Birgün açılacak o büyük kapı,
Ve kanatlar yere inmeyecekler.
Taraf taraf, kol kol şu yamaçlardan,
Aktıkça fetihler tarihi Türk'ün.
Kubbeler erecek birgün murada,
Ve minareler dal verecek birgün.
Geçersen altından bu loş kemerin,
Menekşe menekşe gül güldür içi...
Kapanmaz kapısı Allah evinin,
Ki beş vakit gürül gürüldür içi.
Çiniler çiniler taze çiniler,
Boyası göz nuru, fırçası kirpik...
Ey sanat "Kuruyan dallarımıza,
Bir yeşil yaprak ver!" demeye geldik.
Biri hattın; biri mermerin, tuncun,
Kurşunun sırrını aramış bulmuş.
Yesâri elinde "Lafza-i Celâl",
Sinan'da kubbeyle minare olmuş.
İşte bir kubbe ki söyler saati,
Yolcu ilk, dalgalar son cemaâtı,
Mavidir çinisi, yenidir adı,
Mermerini sisler karartamadı.
Şehzâde, Lâleli, Haseki Sultan,
Hepsinin üstünde Süleymaniye.
Süleymaniye'den, Ayasofya'dan,
Yollar iner dal dal Yenicâmi'ye.
Yolları arkada bırakan hızla,
Kanatlarımızla, atlarımızla,
Aşarken toprağı, taşı, denizi,
Bu kurşun memeler emzirdi bizi...
Arif Nihat Asya
Beni en çok etkileyen şair olan Arif Nihat Asya'dan bir şiiri paylaşmak istiyorum.
Kubbeler
Dün başlar seferber; eller seferber;
Kurşun eritildi, mermer çekildi.
Bunlar; bu kubbeler, bu minareler,
Akçayla olacak işler değildi.
Bulabildinse ey yolcu yerini,
Hepsinin alnında altından bir ay.
Seyret istanbul'un câmilerini,
Minare minare, kubbe kubbe say!
Açılır masmavi burda gökyüzü,
Gümüşten sütunlar üstünde durur.
Kiminin gölgesi dinlenir yerde,
Kiminin beyazı sulara vurur.
Mihraplar; kemerler, kubbeler yapmış,
Sultanı, çerisi, piri, veziri.
Nesilden nesile götürsün diye,
Kanatlar üstünde şanlı tekbiri.
Burda kubbe, kemer ve mihrap olmuş,
O kıvrak şekil ki serhadde yaydı.
Atlas bayrakların dalgalarında,
Rüzgârla öpüşen ince bir aydı.
Uzaklarda kırık minarelerden,
Gökte bir kapıyı vurur leylekler;
Birgün açılacak o büyük kapı,
Ve kanatlar yere inmeyecekler.
Taraf taraf, kol kol şu yamaçlardan,
Aktıkça fetihler tarihi Türk'ün.
Kubbeler erecek birgün murada,
Ve minareler dal verecek birgün.
Geçersen altından bu loş kemerin,
Menekşe menekşe gül güldür içi...
Kapanmaz kapısı Allah evinin,
Ki beş vakit gürül gürüldür içi.
Çiniler çiniler taze çiniler,
Boyası göz nuru, fırçası kirpik...
Ey sanat "Kuruyan dallarımıza,
Bir yeşil yaprak ver!" demeye geldik.
Biri hattın; biri mermerin, tuncun,
Kurşunun sırrını aramış bulmuş.
Yesâri elinde "Lafza-i Celâl",
Sinan'da kubbeyle minare olmuş.
İşte bir kubbe ki söyler saati,
Yolcu ilk, dalgalar son cemaâtı,
Mavidir çinisi, yenidir adı,
Mermerini sisler karartamadı.
Şehzâde, Lâleli, Haseki Sultan,
Hepsinin üstünde Süleymaniye.
Süleymaniye'den, Ayasofya'dan,
Yollar iner dal dal Yenicâmi'ye.
Yolları arkada bırakan hızla,
Kanatlarımızla, atlarımızla,
Aşarken toprağı, taşı, denizi,
Bu kurşun memeler emzirdi bizi...
Arif Nihat Asya