Çöl Kaplanı Fahreddin Paşa
Geçenlerde şu yalancı ve hasta ruhlu İngiliz Ajanı Nam-ı diğer Arabistanlı Lawrence'dan söz ederken, Medine'yi ve Peygamberin mezarını kararlılıkla koruyan büyük askerimiz Fahreddin Paşa'dan kısaca söz etmiştim bir cümle ile.
Şimdi çay keyfi yaptığım bu arada onunla ilgili yıllar önce okuduğum kitaplar ve farklı araştırmalardan zihnimde kalanlardan ve aldığım notlardan bir kaç şey paylaşmak istedim.
Fahreddin Paşa Harp okulunu bitirip Osmanlı ordusunda subay olarak göreve başlar.
Her zaman empatisi yüksek, komuta ettiği askerlerle yakın ilişki geliştiren bir liderdir.
Osmanlı İmparatorluğunun yaşadığı en büyük hezimetlerden olan 1912 Balkan Harbinde ( 500 yıldır bize ait olan toprakları yitirdiğimiz, büyük kıyım ve nüfus değişikliklerine yol açan bu olay, İttihat Terakki eşkiyalarının çok önemli pay sahibi olduğu felaketlerden biridir, sonrasında da I. Dünya Savaşına plansız sokar ülkeyi bu çapsız ama ihtirasları büyükler) başarıyla yönettiği bir savunma hareketiyle güzel şehrimiz, imparatorluğun İstanbul'dan önceki başkenti Edirne'nin geri alınmasında büyük pay sahibi olur.
Gelelim Medine Savunmasına:
Lawrence denen İngiliz Gizli Servisi ajanının 1916 yılında Arapları Osmanlıya karşı ayaklandırdığı o dönemde İngiliz destekli Arap güçlerinin (Şerif Hüseyin kuvvetleri) en büyük hedeflerinden birisi de Medine'yi Osmanlılardan geri almaktır.
Mekke ve çevredeki her merkezi ele geçirmişlerdir ama Medine'de büyük bir direnişle karşılaşırlar.
Fahreddin Paşa ayaklanma başladıktan hemen sonra Medine'ye ulaşmış ve savunmayı üstlenmiştir.
Yerli halkla çok iyi ilişki kurar ve çok adaletli biri olarak düzenin sağlanmasını üstlenir.
İlk iş şu iki önemli aksiyonu alır Fahreddin Paşa:
1) Şehrin savunmasında güçlük olmasın diye tüm hastaları, subay ve memur ailelerini kadınlar ve çocuklarıyla Şam'a doğru yola çıkartır.
2) Medine'deki Peygamber'in mezarı ve çevre alanında bulunan Kutsal Emanetleri ve yüzyıllardır Osmanlı İmparatorluğu tarafından buraya gönderilmiş değerli hediyeleri (olası bir mağlubiyet durumunda İngilizlerin eline geçmesin diye) Medine Ulemasından bir fetva da alıp İstanbul'a doğru sıkı bir korumayla gönderir (Topkapı Sarayında gördüğümüz Mukaddes Emanetin / Kutsal Emanetlerin çoğunu onun bu tavrına borçluyuz).
Şehre yaklaşan Arap isyancıları püskürten Fahreddin Paşa'dan dolayı, Lawrence'ın öğütleriyle çevredeki tüm Osmanlı İkmal hattının tren raylarını havaya uçurmaya başlar bu isyancılar.
Medine demiryolu hattı savunmaya çalışan binlerce Türk askerine mezar olur.
Kuşatma altındaki şehirde yiyecek sıkıntısı başlar. Hiç bir yerden yardım gelmez. Açlık, susuzluk had safhaya ulaşır. Sayı ile askerlere dağıtılan Hurmaların çekirdeklerinin toplanıp develere yem olarak verilmesini ister. O sıralarda şöyle bir şey olur, Medine'nin üstünden bir bulut şeklinde geçen Çekirge sürüsünden dolayı şehre yağmur gibi çekirge düşer. Fahreddin Paşa hemen Peygamberin hadislerinden derlediği bir bilgiyle Çekirge yemenin sünnet olduğunu söyler ve çekirge ile yapılabilecek farklı yemek tarifleri bile hazırlatır. Çekirge yer askerleri.
Bu arada salgın hastalıklar da belini büker savunma güçlerinin.
30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Mütarekesi ile tüm Osmanlı Ordusu silahlarını düşmana teslim eder ama Fahreddin Paşa yapmaz bunu ve savunmaya büyük bir ruhla devam eder.
İstanbul'dan Harbiyeden gelen teslim olma emirlerini reddeder.
Şöyle der:
"Bu asker Medine'nin enkazı ve Peygamberin Türbesinin altına kan ve ateşten dokunmuş bir kefenle gömülmedikçe, Medine kalesinin burçlarından ve Mescid-i Saadet'in minarelerinden Al Sancağı alınmayacaktır. Allah bizimle beraberdir, Şefaatçimiz onun resulu Peygamber Efendimizdir."
Yatağını Peygamberin mezarının yanına taşıtır.
İstanbul'da Düşman kuvvetlerinin kuklası olmuş hükümetin Sadrazamından " Teslim Ol" emri gelir. 'Burası mukaddes bir şehirdir, Padişah'tan gelmeli yazılı emir' diye karşılık verir.
'Padişahın imzası yok' deyip teslim olmayı yine reddeder.
Bu kez de, Düşman güçlerin kuklası olmuş Padişahtan imzalı emir gelir. Ona da 'baskı altında imzalamıştır' diye itiraz eder. Teslim olmaz.
Hep aynı sözü söyler: "Ben Peygamberin mezarını bunlara bırakmam, Al bayrak burada dalgalanacak."
Ta 10 Ocak 1919'a kadar, Osmanlı İmparatorluğunun savaş bittikten çok sonra sonra bile teslim edilmeyen bu şehrinde, Peygamberin mezarında namaz kılarken 'teslim olunmasını savunan bir grup' tarafından hücuma uğrar. Düşmana teslim etmemek için Kılıcını ve Silahını Peygamberin mezarına saklar.
İngilizler kendilerini bu kadar uğraştıran bu kahramanı hemen Malta Adasına esir kampına gönderirler.
Bu arada Anadolu'da düşmana karşı direnişi örgütleyen Mustafa Kemal, bu çok değer verdiği askerin durumunu sürekli sordurmaktadır. Malta'dan (farklı kaynaklar bir kaçırma organizasyonundan da bahsediyor) İstanbul'a değil, Kurtuluş Savaşına dahil olmak için, doğrudan Sakarya'ya Mustafa Kemal'in yanına gider, büyük saygıyla karşılar onu Mustafa Kemal. Savaşın mevzilerinden birinde görevlendirilir, sonrasında ilk Büyükelçimiz olarak Anadoludaki Kurtuluş Savaşına destek almak için yurtdışında emek harcar.
1948 yılında Eskişehir'de bir gezi sırasında vefatına kadar, hep çok saygı duyulan bir kahraman olarak yaşar bağımsızlığını kazanmış ülkesinde.
Sent from my iPad using Tapatalk