Tarih üzerine Yazılar, Savlar, Sorular
#91
f9971cb080c05959742417da563f0267.jpg





Çok sevdiğim Büyük Akdeniz tarihçisi Fernand Braudel'in bir kitabını tekrar okumaya başladım bu haftasonu....Bizim 'Anadolu Aslanları' Hititlere dair yazdıklarından bir kısmını paylaşmak istedim:

"Yol arkadaşları ve kardeşleri olan Luvilerin ardından Anadolu'ya yerleşen Hititler, oraya eski çivi yazısını benimseyecek kadar erken bir dönümde gelmişlerdir ve onların gayet iyi bildiğimiz yazılı dili içindeki Hint-Avrupa kelimelerinin oranı bir süre sonra %20'ye düşerken, geri kalan kelimeler yörede mevcut Hint-Avrupalı olmayan halklardan alınmış kelimeler olacaktır. Yunanistan'da Akhalılatın başına geleni Hititler de yaşamıştır: Başlangıçta kendilerine ait olmayan ve onlarınkinden çok üstün bir kültürel miras içine giderek gömülmüşlerdir.

Böylece Yunanlıların da sonradan Yunanlar olmaları gibi, Hititler de Anadolu'da Hititler olurlar.

Tarihsel yazgılarına kuşkusuz MÖ II. binyıldan önce adım atmışlardır. O sırada (belki Hazar denizi kıyılarından, belki de Trakya'dan) hareket edip, Anadolu'nun kışın donan, yazın kavrulan yüksek bölgelerine gelirler. Yerel halkların arasına karışan bu bodur ve güçlü Hint-Avrupalılar sarı veya kestane açık renk saçları, etnik türlerin iyi gözlemcileri olan Mısırlıların gözünden kaçmayan "Grek" profilleriyle fark edilmektedirler. Köylü oldukları, anakaralı oldukları tartışma götürmez; uzun süre bilinçli bir kararla denize sırtlarını dönerler, başkentleri olan Hattuşaş'ı (Boğazköy, Çorum) iç bölgede, Kızılırmak havzasında kurarlar. Yazgıları orada kök salacaktır.

Daha sonra enerjik bir nüfus, hükümdarlarının hırsı, gelişen bir metalürji, savaş arabalarının kitlesel kullanımı sayesinde hakimiyetlerini bugünden geriye dönüp bakılarak saptanması güç sınırlara dek yayarlar. İmparatorluğun bir tür feodal rejim uygulaması, topraklar, beylikler, prenslikler dağıtması, "has" türü toprakları şahısların tasarrufuna vermesi de yayılmayı zorunlu kılmaktadır. Bunun ağır sonuçlara gebe bir zaaf olduğu ortaya çıkacaktır. MÖ 1595'te bir ara Babil'i ele geçirirler, ama bu mucizevi fethe kendileri de o kadar şaşırır ve rahatsız olurlar ki, orayı hemen terkederler. Ama Kargamış, Halep ve Ugarit üzerinden zorla veya dostane anlaşmalarla denize ve Bereketli Hilal'e ulaşırlar. Oldukça uzun süreli bu açılım onlara kuvvet vermiş ve emellerini her yere dayatmalarını sağlamıştır. Güney'de, Babil ile Asur arasında bölünmüş Mezopotamya onları asla durduramazdı; Fırat dirseğindeki kilit mevkileri ellerinde tutan Mitannilerin de hakkından gelmiş ve Mısır'ın ağır silahlarına da kafa tutmuşlardı.

........
........

Demek ki Hititlerle Mısırlıları her iki tarafa da yabancı bu topraklar üzerinde çatıştıran, ama bunu o zamana dek hiç varolmamış bilinçli bir beynelmilel ilişkiler ortamı için de yaptırtan olgu, emperyal rekabettir.


Hitit uygarlığı da II. Binyılın kozmopolitizmine güzel bir örnektir. Oradaki her şey dışarıdan alınma gibi durur. İsimleri bile (Hatti) yerel Anadolu halklarından alınmış, bunun dışında geleneksel inşaat teknikleri, rengarenk desenli ve sırlı kırmızı seramikleri, hayvan biçimli vazoları, çarık biçimindeki ayakkabıları ve tanrılarının koni biçimli başlıkları vb. hep onlardan alınmıştır.

.......
.......

İlginç olan, o uzak yüzyıllarda Boğazköy'de bulunmuş belge külliyatı sayesinde içeriden tanıyabildiğimiz "ilk" Hint-Avrupa halkıyla karşılaşmaktır. Belgeler o kadar boldur ki, hepsini tarayıp çevirmek için çok zaman gerekecektir. Dışarıdan yapılmış her türlü alıntıya karşın yine de farkedilen ve tüm uzlaşımlarına karşın yine de çok anlatımsal olan Hitit Sanatı da bu halkı tanımamızı sağlamaktadır.

Onları dürüst, cesur, ayakları yere basan, neşeli, dans ve müzik tutkunu, çocuklara karşı "şefkatli" bir halk olarak tasavvur etmek hata mı olur ? Çok sevimli heykellerde, kraliçenin dizleri üzerinde oynayan veya yazı ödevlerini ona gösteren küçük prens görülmektedir. Civardaki büyük uygarlıkların güneşinde ısınan ve giderek kendi emperyal kurallarını üreten henüz saflığını tam yitirmemiş bir halk sözkonusudur. Ama Hitit kralı asla Firavunlar gibi, yaşayan tanrı kılığına girmeye çabalamayacaktır. Hitit kralı savaşçılardan oluşan bir halka hükmetmekle birlikte, amaçlarına ulaşmak için savaştan çok diplomasi yollarını yeğleyenler soyundan olmuş ve her dönemde, hatta Mısır'da bile fark edilen ve daha sonra Asurlularda dehşet verici boyutlara ulaşacak savaşçı gaddarlığının izine Hititlerde rastlanmaması dikkat çekmiştir. Anlamlı son bir özellik daha: Kadınların toplumsal statüsünün - bu asker halktan hiç beklenmeyecek bir şekilde - en az Girit'teki kadar serbest olduğu anlaşılmaktadır."




Sent from my iPad using Tapatalk
Cevapla
#92
Bunlar çok güzel çok değerli paylaşımlar. Elinize emeğinize sağlık


Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
Cevapla
#93
@SumNauta , abi madem Girit dedin bende müsait bir vaktimde Minotor ile ilgili birkaç şey paylaşayım Smile
Cevapla
#94
Teşekkürler @Mavibu Sağolun.

@Serjames kardeşim, keyifle okuruz yazarsan


Sent from my iPad using Tapatalk
Cevapla
#95
@SumNauta dört gözle beklediğim, keyifle okuduğum paylaşımlarınız için çok teşekkür ediyorum.

Fernand Braudel'in kitaplarını merak etmeme rağmen, ne yazık ki şimdiye kadar okuma fırsatım olmadı. Alıntı yaptığınız kitabın ismini paylaşırsanız kendim ve sitedeki arkadaşlar adına sevinirim.

Bu arada yazarın epeydir baskısı olmayan, bulunabilen sahaflarda ciddi rakamlar istenen ''Maddi Uygarlık'' kitaplarının yakın zamanda yeniden basılacağının haberleri çıktı.
Cevapla
#96
Teşekkür ederim @kalantorxl Sağolun.

Bu büyük Fransız tarihçi çok önemli, benim o satırları paylaştığım kitabı 'Bellek ve Akdeniz' adıyla Metis Yayınları tarafından çevrilmiş.

Braudel'in İngilizceye çevrilen tüm külliyatını yıllar önce okumuştum, arada bir okuyorum. Ama yapılan Türkçe çevirileri de çok başarılı buldum (bir çok çeviri fecaat Türkiye'de, onun için genelde bir çok kitapda İngilizce olanlarını tercih ediyorum). Bu kitap dışında eskilerde parça parça kitaplar olarak yayınlanan Akdeniz adlı çoklu yazarlı muhteşem kitabı (Braudel'in başkanlığında) yine Metis'den Akdeniz adlı tek kitap olarak yayınlandı. Hem İngilizcesi hem bu Türkçesi başucu kitaplarından, herkese öneririm.

Ayrıca şu Türkçe çevirileri okudum ve kitaplığımda arada bir bakarım onlara da:

- Uygarlıkların Grameri

- Tarih Üzerine Yazılar

- Kapitalizmin Kısa Tarihi



Sent from my iPad using Tapatalk
Cevapla
#97
d6ccb6973f5fcecaaf3c9da7bbaa3123.jpg





Karaköy'ün adı nereden geliyor ?

Kadıköylüler için İstanbul'un Avrupa tarafına güzel bir vapur yolculuğuyla (İstanbul, vapur seyahatlerinde bir ayrı güzeldir) gidildiğinde varılan 3 iskele Karaköy, Eminönü ve Beşiktaş'tır.

Çocukken şehire dair herşeye merakımın etkisiyle şekillenen çokca sorudan biri de bu Karaköy adının nereden geldiğiydi. Merakımı tatmin edecek bir cevap bulamayınca, Kadıköy'deki kütüphanede saatler geçirmiş ve sorumun cevabını bulmuş olarak mutlu bir şekilde ayrılmıştım

Dün bir arkadaşımla sohbet sırasında bu konu geçince, burada kısa bir yazıyla da konuya değinmek istedim.

Haliç'in ağzındaki Karaköy tarihin bir bölümünde dünyadaki en yoğun limanlardan biri olmuş. O bölge Galata Kulesini de inşa eden İtalyan Cenovalılara (biz Ceneviz diyoruz, Genovese'den gelme bir şekilde) Bizans İmparatorluğu tarafından özel ticaret bölgesi olarak, yarı bağımsızlığa sahip bir yerleşim olarak verilmişti. İtalyan tüccar geleneğinin en önemli iki temsilcisi olan (ve askeri güçleri de bulunan) Venediklilerle Cenovalıların arasındaki husumetten kendisine de bir fayda biçmeye çalışan Bizans'ın stratejik bir hareketi olarak görüyor bunu kimi tarihçiler....Bu İtalyanlar Anadolu topraklarında o kadar uzun süredir ticaret yapıyorlardır ki, Malazgirt sonrası Türklerin çoğaldığı bu topraklara da ilk onların Türklerin Ülkesi anlamında Turchia dedikleri söyleniyor. Hatta eski konuşmalarda Türkiya dediği görülür Türklerin, çok sonrasında (1930'lar sonrası) Türkiye olarak yoğunlukla kullanılmaya başlanır.

Bu Cenevizliler hem Tüccar hem açıkgöz Sanki Bizans onlara 'İtalya'da yaptığınız gibi savunma kuleleri ve surlar yapamazsınız' dememiş gibi, çok eski bir deniz fenerinin üstüne yığma taştan güzelim Galata Kulesini yaparlar, onunla da kalmazlar, başka kuleler de yaparlar (İtalya'da eski prenslikler döneminde yapılmış böyle nice savunma kuleleri görürsünüz) ve aralarına da sur örerler. Bir şekilde görürler işlerini. Yarattıkları ticaretle sağladıkları fayda çoktur, o yüzden çok üzerlerine gidilmez.

İtalyan etkisi öyle güçlüdür ki, 1500'lü yıllarda burayı gezen batılı seyyahlar, buranın İtalya'daki bir şehirden farkı olmadığını belirtmişler.

Karaköy, Cenevizlerin ticari malları deniz yoluyla taşırken kullandığı önemli limanları.

Peki niye Karaköy ?

Aslında daha eskilerde Karay Köy'dür buranın adı. Bu Karaköy adı çok az bilinen bir Türk boyuyla ilişkilidir aslında. Burada, (Eminönü'nde yapılmış güzel Osmanlı Camisi Yeni Cami'nin inşaatında da çalışmış) Türklerin Yahudiliği din olarak seçmiş tek kolu Karay (Karaim) Türkleri yaşıyordu.

Yahudiliği kabul etmişler ama sadece Tevrat'ı kabul edip, daha sonradan Yahudi Hahamlar tarafından eklenen Yahudi Şeriat'ının esasları olan Talmut'u kabul etmemişler hiç. Adları da , Tevrat Okuyan anlamında. Talmut'u kabul etmemelerinden dolayı İstanbul'daki diğer Yahudi gruplar tarafından dışlanmış bu Yahudi Türkler...

İşte bu Türklerden dolayı KarayKöy adı verilen bu yerleşimin adı zamanla Karaköy'e dönmüş.

İstanbul'da günümüzde sadece 40 civarı Karay Türkü kalmış. Dünyada da Litvanya, Romanya, Kırım dahil bir çok farklı coğrafyada da sayıları çok az olarak yaşıyorlar. Yaşlılarının dili tabi ki Türkçe ( yeni kuşaklar ise yaşadıkları ülkenin diline geçiş yapmış). Türk tarihine ayrı bir ilgileri var, akademisyen olanları da çok.


Sent from my iPad using Tapatalk
Cevapla
#98
Paylaşımınız ve cevabınız için teşekkür ediyorum @SumNauta alacağım kitaplara birkaç ekleme yaptım tavsiyeniz üzerine.
Cevapla
#99
0263d254221aacbf9aebe692ff711d63.jpg




Bizim Güzel Bayrağımızın Tarihi

Türkler eski devirlerde farklı renk ve sembollerde Tuğ adını verdikleri Bayraklar kullanıyordu.

Ay yıldız hep İslamiyetin etkisi olarak düşünülür ama yapılan araştırmalar böyle olmadığını gösteriyor, İslamiyeti kabul etmeden önce de Ay ve Yıldız önemli sembollerdi Türklerde.

Osman Gazi kendisine hediye gönderilen beyaz bir bayrak kullanıyordu, sonrasında Müslümanlığın en büyük imparatorluğu olarak Osmanlı Yeşil renkte bayraklar da kullandı. Bizim büyük denizcimiz, ilk Kaptan-ı Derya muhteşem Barbaros Hayreddin Paşa da donanmasının gemilerine bu bayrağı çekerdi Akdeniz seferlerinde.

İlginç bir bilgi, (1930 yılında (Türk Posta Hizmet Kanunu ile) resmi adı İstanbul'a (bu da Yunancadır) çevrilen güzel şehrimizin eski ismi kurucusu Konstantin'den dolayı Konstantiniyye iken taa Büyük Fatih Sultan Mehmet şehri fethettiğinde, Bizans imparatorunun ve şehrin resmi bayrağında da farklı sembollerle birlikte Ay, Yıldız da vardı. Kimi kaynaklar Fatih'in bu bayrağı bir süre aynen kullanmaya devam ettiğini söylüyor. Bizans okumalarımdan gerçekten Ay, Yıldız içeren bir Bizans bayrağı bulunduğunu öğrendim ama fetih sonrası bu bayrağın kullanıldığını teyit edemedim.

Sözü fazla uzatmadan devam edeyim.

Şimdiki bayrağımızın ilk hali Osmanlı İmparatorluğu tarafından 1793 yılında resmi bayrak olarak kabul edildi. Devir zarif, sanatçı ve ilerici Padişah 3. Selim zamanıdır. Bu bayraktaki Yıldız 8 köşelidir.

1842 yılında Padişah I. Abdülmecid zamanı ise yıldız şimdiki gibi 5 köşeli hale dönüştürüldü.

İmparatorluk yıkılıp da bu topraklarda Cumhuriyet olarak kendimizi yeniden var ettiğimizde aynı formda bayrağı kullanıyorduk. 1936/1937 yılında ise Bayrak Kanunu ve kararnameleri ile bu forma dair şekil, ölçüler ve kullanım kuralları yeniden düzenlendi ve bayrağımızın bu son hali ortaya çıktı.

(Bu arada Türkler bayraklarının rengi için kırmızı sözcüğünü değil Al'ı kullanırdı, Kırmızı daha sonra Farsçadan geçmiştir dilimize)

Yazıyı soyluluğunu büyük bir zerafet ve tevazuyla yaşamış Mehmet Akif Ersoy'un bizlere hediyesi güzel İstiklal Marşımızın ilk kıtasıyla bitirelim:

"Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak."











Sent from my iPad using Tapatalk
Cevapla
Çok güzel ve değerli bir bilgilendirme @SumNauta, teşekkürler. Coğrafya ve atlaslara meraklı birisi olarak zaman zaman ülkelerin bayraklarına bakarım. Bilmiyorum taraflı ve duygusal bir görüş müdür ama bizim bayrağımız kadar güzeli ve anlamlısı yok gibi.
Cevapla


Konu ile Alakalı Benzer Konular
Konular Yazar Yorumlar Okunma Son Yorum
  Tarih ve Ornekleri. 3RD1 28 18,809 30/05/2020, Saat: 05:36
Son Yorum: MetsGo

Hızlı Menü:


Konuyu Okuyanlar: