20/06/2021, Saat: 21:44
Geleneksel Tıraş ailesine merhaba. Ben Batuhan Yalçın. 34 yaşındayım ve Ankara'da yaşıyorum. Tiyatrocuyum. Devlet Tiyatroları Sanatçısıyım ve aynı zamanda özel tiyatrolarda da farklı projelerde yer alıyorum. Geleneksel Tıraş ile yaklaşık bir sene önce tanıştım. Belki keyifli bir tanışma ve sohbet imkânı olur umuduyla size bu babalar gününde tıraş olmakla ilgili hikâyemi anlatmak istedim. Umarım sıkılmazsınız.
90'larda Ankara - Çankaya'da bir erkek çocuk olmak demek genellikle Atatürkçü, vatansever ve efendi gibi davranmak üzere yetiştirilmek demekti. Bir kültür ve davranış ortamı vardı. O dönem burada insanların birbirine davranışının saygılı ve düzgün olması konusunda sıkı bir davranışa tutulurdunuz. İlkokuldan itibaren saygılı, beyefendi bir erkeğin derli toplu giyinmesi ve tıraşlı olması öğütlenirdi. Şimdiki gibi serkeş görünümlü ve bir karış sakallı erkeklere tahammül pek yoktu. Ben de çocukluğumdan itibaren o jilet gibi giyinen, efendi ve tıraşlı insanlara imrenerek büyüdüm. Biraz da genetik yapının marifetiyle ortaokulun sonlarına doğru sakal tıraşı olmayı gerektirecek kadar sakalım çıkmıştı. O vakitlere kadar büyük bir heyecanla babamın bana tıraş olmayı öğretmesini beklemiştim. O gün geldiğinde hayal kırıklığına uğradım. Babam bu durumla pek ilgilenmedi ve çift bıçaklı bir plastik alet ve sabunla kendi kendime yapabileceğimi söyledi. Benim tiyatrocu olma isteğim küçük yaşta başlamıştı ve babam bundan asla memnuniyet duymamıştı. O yıllardan itibaren şöyle geçtiğimiz 4-5 yıl öncesine dek benimle yıldızı hiç barışmadı ve tiyatrocu olmak isteme maceramdan ötürü bana hayli sıkıntılar çektirdi. Bana hiç yakınlaşmadı. Bu nedenle de sanırım benimle bir baba ve oğulun paylaşacağı hiçbir şeyi paylaşmadı. O dönemden itibaren bu anlamda tek başımaydım. Bana tıraş olmayı öğretmesini ve bunu onunla paylaşmayı çok istemiştim o zamanlar ama olmadı.
Kendi kendime rezalet köpükler ve çift bıçaklı kullan at plastiklerle tıraş olmayı öğrendim. Sonra Mach3 çıktı ve onunla devam ettim. Bahsettiğim efendi insan tarzından ötürü de tıraş olmak hep hoşuma gitti. O ferahlık ve temizlik hissine ek olarak düzgün ve tertipli olmak hâli daima sevdiğim bir şey oldu. Geleneksel tıraştan hiç haberim olmamıştı. Yani dedemin bir jiletli tıraş makinesi olduğunu biliyordum. Ancak bilgim bundan ibaretti. Ortaokul, lise, konservatuvar yıllarım boyunca ve devamında Devlet Tiyatroları'nda hep Mach3 ile tıraş oldum. Bir keresinde yanlışlıkla keşfetiğim Arko tıraş sabununa vuruldum ve makineyi tıkasa da hayli zaman onunla devam ettim. Cildim hassas değil ama alerjik o yüzden o kimyasal köpüklerdense Arko bana daha iyi geliyordu. Çamaşır deterjanından ev temizleme malzemelerine kadar her şeyin doğalını kullanan ve parfüm kullanamayan biri olarak bu alerjiden çok çektim. O yüzden Arko iyi bir seçenekti. Yine de hangi kartuşlu makineyle tıraş olursam olayım boynumda ve dudaklarımın yan taraflarında bir miktar tahriş oluyordu. Yine de bir yıl öncesine kadar böyle tıraş oldum. Geleneksel yöntemlerden haberim yoktu, dediğim gibi.
Tabii meslek gereği bizim tıraş olma düzenimiz de enteresan. Öyle ya, yüzümüz bizim değil; oynadığımız rollere ait. Bazen bir rol geliyor beş sene her akşam tıraş oluyoruz bazen de üç sezon sakal bırakıyoruz. Devlet Tiyatroları kadrosuna girdiğimizde bir bölge görevimiz vardır. Tıpkı öğretmenler, polisler, askerler gibi. Sekiz sene Van Devlet Tiyatrosu'nda görev yaptım. Oradaki zamanımın çoğunda sakallı, bıyıklı roller denk geldi. Mesleğime aşığım ve her türlü rolü oynamayı çok seviyorum. Bununla beraber oynadığım rol eğer sakallı değilse bundan daha çok keyif aldığımı itiraf etmeliyim. Çocukluğumdan bu yana tıraş olmanın temiz, ferah, tertipli duygusu benim hep mest ediyor. Üç senedir yeniden memleketimde, Ankara'dayım. Geçtiğimiz seneye kadar birkaç sezon boyunca sakallı bıyıklı roller denk gelmişti. Sonra geçen sezon korona salgını memlekete girdi gireli zaten sahneye çıkamaz olduk. Evde olduğumuz zamanlarda yeniden tıraş olmaya başladım. O vakitlerde biraz da iş güç olmadığından nasıl daha tahrişsiz tıraş olurum diye araştırma yapayım dedim. Meğer hayatımın hobisiyle tanışacağım vakit bu salgın vaktiymiş.
Kısa bir internet okumasıyla önce birkaç İngilizce siteyle sonra Razorus ile ve ardından da forumumuzla tanıştım. Okuduğum, izlediğim her şey hoşuma gitti. Konforlu, tahrişsiz ve karizmatik bir tıraşın varlığını bilmek çok keyifliydi. Maceraya Merkur 34C, Arko Tıraş Sabunu ve Razorus'un premium jilet paketiyle başladım. Elimde eskiden kalma ve markasız, ucuz bir domuz fırça vardı. Buna ek olarak tavsiyelere uyarak bir Yaqi Porsuk tıraş fırçası aldım. Tabii kan taşı ve şap almayı da ihmal etmedim. Dediğim gibi cildim hassas değil; alerjik. Yani ürünlerin doğal olması yeterli. Sakallarımsa hayli sık ve gür. Bu nedenle geleneksel tıraş daha başlangıç haliyle bile müthiş keyif vermişti. Elbette hepimiz gibi bununla yetinmedim ve bol bol tıraş olarak, bol bol alışveriş yaparak bu hobimin devamını getirdim.
Merkur 34C ile başlayan macerada denediğim jiletlerden benim için ideali Feather jiletleriydi. Evet, en konforlu jilet Feather değil ama zaten sık ve hızlı çıkan sakallarım var ve 34C yeterince konforlu bir makine. Tabii araştırıp okuyup izledikçe hem Proraso ürünlerini hem de jiletli usturaları merak ettim. Tasarımına bayıldığım bir Feather Artist Club SS Kamisori ile çok da gönüllü almadığım bir Parker SRX jiletli usturayı koleksiyona kattım. Bu sepete Proraso'nun sandal ağacı setini ekledim ve bir de Semogue domuz kılı fırça edindim. Elbette başlangıçta kamisoriyle de jiletli usturayla da yüzümü mahvettim. Bunun teknikten kaynaklı olduğunu biliyordum. Yani Youtube'da takip ettiğim yerli ve yabancı onca insan çatır çutur sorunsuzca tıraş oluyorsa bu tahriş benim motor becerilerim kaynaklı olmalıydı. Bir süre tahriş oldukça cildi dinlendirip Merkur 34C'ye dönerek sonra tekrar Feather Kamisori ve Parker SRX'i deneyerek bir döngü oluşturdum ama o dönem beceremedim. Bir süreliğine yeniden ve sadece jiletli tıraş makinelerine dönmeye karar verdim. Hem elim ağırdı hem de tekniği oturtamıyordum. Zaten konforlu jilet, agresif jilet vb. şeyleri de daha o zaman ayırt edemiyordum. İşi yeniden keyifli hale getirmek ve kendimi motive etmek için farklı jiletlerle deneyebileceğim bir Merkur 15C ve Mühle R41 edindim. Bunlarla birlikte Proraso'nun hassas ciltler setini de aldım ve buna bir Semogue at kılı fırça da ekledim. Amacım konforlu tıraşı tam olarak anlamak ve farklı makinelerde elimi hafifletmeyi öğrenmekti. Nihayetinde hatırı sayılır bir süre jiletli ustura ve kamisoriye dokunmadan üç farklı makineyle ve çeşitli kremler, sabunlar ve jiletlerle cildimi biraz daha tanıdım ve elimi önce makinelerle hatta R41-Feather kombinasyonuyla bile tahrişsiz tıraş olmaya başladım. Yeniden Feather Artist Club SS Kamisori'ye döndüğümde artık keyifli, konforlu tıraşlar olabiliyordum. Ancak Parker SRX'i hiç sevmedim. Aslında kamisori hariç jiletli ustura mantığını sevmedim. Gereksiz agresif geliyor bana. Tıpkı R41 gibi. Aslında o kadar agresif aletin mantığı yok. Boşa tahriş. O nedenle geçtiğimiz birkaç haftaya dek bahsettiğim üç makinem ve Feather kamisoriyle devam ettim. Bu arada sabunlarıma çok sevdiğim Tabac ve kokusu pek de bana hitap etmeyen De Vergulde Hand da eklenirken iki tane de sentetik tıraş fırçası edindim. Açıkçası hayvan hakları nedeniyle baştan beri gönlüm sentetikten yanaydı ama tavsiyelere uyup hayvan kılları almıştım. Keşke almasaymışım. Harika iki Yaqi sentetik kullanıyorum. Performanslarından çok memnunum. Hayvan kılı ürünler almama da gerek yokmuş.
Geleneksel tıraş koleksiyonum böyle genişlerken size bu uzun, benim için duygusal ama belki sizler için sıkıcı olabilecek yazıyı yazdıran olaylar da gelişti. Şu an evli olduğum eşimle biz 17 yaşımızdan beri yanı 17 yıldır birlikteyiz. 6 yıldır da evliyiz. Çocuk yapma düşüncemiz baştan beri vardı ve meslek hayatımız ve gelir gider dengemize göre hesap yaptığımızda çocuğumuz 2021 baharında doğsun istemiştik. Salgın dönemi başlayınca da planımızı değiştirme gereği duymadık. Böylece tam ben sizlere anlattığım bu tıraş maceramı yaşadığım dönemlerde eşimin hamileliği başladı. Yukarda çok az bahsettiğim babamla ilişkimden dolayı hep bir kız çocuğum olmasını istiyordum. Erkek çocuğum olmasından korkuyor ve ne yapacağımı bilemiyordum. Cinsiyeti öğrenme vakti geldiğinde bu korkumla yüzleşmem gerekti. Çünkü bebeğimiz erkekti. Kendimi harika hissettim. O zamana dek korkuyordum ancak bu korku sevgisizlik değil tam tersi sevgiyle birlikte ne yapacağımı bilememe korkusuydu. Oğlum doğana dek yıllarca bir babanın nasıl olması gerektiğiyle ilgili his ve gözlemlerimi ve de benim babamla yaşayamadığım şeyleri düşündüm. Bu süreçte çok kez ağladım. Daha anne karnındayken bile oğlumu içtenlikle ve sevgiyle merak ediyordum. Doğum yaklaştıkça gelecekte onunla Playstation oynama, maça gitme ve elbette birlikte tıraş olma düşüncesi beni mutluluktan delirtiyordu. Hep sevdiğim insanlar odaklı ve düzenli bir yaşamım oldu. O yüzden aile kurmak bana göreydi. Yani hep arzu etmiştim bunu. Oğluma da en iyi şekilde davranmalı ve bana yapılan hataları olabildiğince tekrarlamadan ona iyi bir rol model olmalıydım. Hayal kurdum. Benim babam böyle geleneksel aletlerle, makinelerle, usturalarla tıraş olsa ve bunu benimle paylaşsa ona hayran olabilirdim. Belki oğlumun da hoşuna gider düşüncesiyle bu hobime daha çok zaman ayırmaya ve bir gün tıraş olmak isterse onunla bunu paylaşabileceğim bir tecrübe zemini yaratmaya karar verdim. İyi bir baba olmak istiyorum. Gerçekten.
Nihayet mayıs ayının son günlerinde oğlum sağlıklı bir biçimde dünyaya geldi. Ben de o vakitlerde, gelecekte küçüğünü ona hediye etmek üzere iki tane çelik ustura sipariş ettim. Biri Dovo Inox 5/8 diğeri de Dovo Bismark 6/8 olmak üzere iki usturam var. Hem ilk makinem 34C'yi hem de Inox 5/8'i gelecekte oğluma hediye etmek üzere kullanıyorum. Tabii çelik ustura tekniğim daha gelişmedi. Doğum, şu bu derken yeterince ilgilenemedim ama zaten benim oğlanın tıraş olacağı vakte bir hayli zaman var.
Forumu birkaç aydır takip ediyordum ancak geçen ay üye olabildim. İlk yazımı da bugün yazayım dedim. Forumda sohbeti hoş ve bu işe merak salmış her meslekten, her yaştan pek çok insan olduğunu görüyorum. Burada sohbet etmek ve bilgileri paylaşmak keyifli olacaktır. Biliyorum çok uzun ve belki de sıkıcı bir yazı oldu. Sabredip okuduysanız teşekkür ederim. Ancak bugün benim için çok duygusal bir gün. Hayatımın ilk babalar günü, bugün. Tıraş olmak da bugünün içinde artık farklı bir anlam taşıyor. Önceleri benim için tıraş olmak efendi olmak ve babasının onunla ilgilenmediği bir oğul olmaktı. Artık tıraş olmak benim için efendi olmak ve baba olmak demek. Eğer bir gün tıraş olmak oğlumun ilgisini çekerse, onun da hoşuna giderse ve bunu benimle paylaşmak isterse ben onun için orada hazır olmak istiyorum. Bunu da bu forumdaki insanlarla paylaşmak istedim. Bir gün tıraş olmaya başlamış ya da başlayacak her erkek duygularımı muhakkak anlayacaktır. Sürçülisan ettiysek, affola. Herkese merhaba efendim.
90'larda Ankara - Çankaya'da bir erkek çocuk olmak demek genellikle Atatürkçü, vatansever ve efendi gibi davranmak üzere yetiştirilmek demekti. Bir kültür ve davranış ortamı vardı. O dönem burada insanların birbirine davranışının saygılı ve düzgün olması konusunda sıkı bir davranışa tutulurdunuz. İlkokuldan itibaren saygılı, beyefendi bir erkeğin derli toplu giyinmesi ve tıraşlı olması öğütlenirdi. Şimdiki gibi serkeş görünümlü ve bir karış sakallı erkeklere tahammül pek yoktu. Ben de çocukluğumdan itibaren o jilet gibi giyinen, efendi ve tıraşlı insanlara imrenerek büyüdüm. Biraz da genetik yapının marifetiyle ortaokulun sonlarına doğru sakal tıraşı olmayı gerektirecek kadar sakalım çıkmıştı. O vakitlere kadar büyük bir heyecanla babamın bana tıraş olmayı öğretmesini beklemiştim. O gün geldiğinde hayal kırıklığına uğradım. Babam bu durumla pek ilgilenmedi ve çift bıçaklı bir plastik alet ve sabunla kendi kendime yapabileceğimi söyledi. Benim tiyatrocu olma isteğim küçük yaşta başlamıştı ve babam bundan asla memnuniyet duymamıştı. O yıllardan itibaren şöyle geçtiğimiz 4-5 yıl öncesine dek benimle yıldızı hiç barışmadı ve tiyatrocu olmak isteme maceramdan ötürü bana hayli sıkıntılar çektirdi. Bana hiç yakınlaşmadı. Bu nedenle de sanırım benimle bir baba ve oğulun paylaşacağı hiçbir şeyi paylaşmadı. O dönemden itibaren bu anlamda tek başımaydım. Bana tıraş olmayı öğretmesini ve bunu onunla paylaşmayı çok istemiştim o zamanlar ama olmadı.
Kendi kendime rezalet köpükler ve çift bıçaklı kullan at plastiklerle tıraş olmayı öğrendim. Sonra Mach3 çıktı ve onunla devam ettim. Bahsettiğim efendi insan tarzından ötürü de tıraş olmak hep hoşuma gitti. O ferahlık ve temizlik hissine ek olarak düzgün ve tertipli olmak hâli daima sevdiğim bir şey oldu. Geleneksel tıraştan hiç haberim olmamıştı. Yani dedemin bir jiletli tıraş makinesi olduğunu biliyordum. Ancak bilgim bundan ibaretti. Ortaokul, lise, konservatuvar yıllarım boyunca ve devamında Devlet Tiyatroları'nda hep Mach3 ile tıraş oldum. Bir keresinde yanlışlıkla keşfetiğim Arko tıraş sabununa vuruldum ve makineyi tıkasa da hayli zaman onunla devam ettim. Cildim hassas değil ama alerjik o yüzden o kimyasal köpüklerdense Arko bana daha iyi geliyordu. Çamaşır deterjanından ev temizleme malzemelerine kadar her şeyin doğalını kullanan ve parfüm kullanamayan biri olarak bu alerjiden çok çektim. O yüzden Arko iyi bir seçenekti. Yine de hangi kartuşlu makineyle tıraş olursam olayım boynumda ve dudaklarımın yan taraflarında bir miktar tahriş oluyordu. Yine de bir yıl öncesine kadar böyle tıraş oldum. Geleneksel yöntemlerden haberim yoktu, dediğim gibi.
Tabii meslek gereği bizim tıraş olma düzenimiz de enteresan. Öyle ya, yüzümüz bizim değil; oynadığımız rollere ait. Bazen bir rol geliyor beş sene her akşam tıraş oluyoruz bazen de üç sezon sakal bırakıyoruz. Devlet Tiyatroları kadrosuna girdiğimizde bir bölge görevimiz vardır. Tıpkı öğretmenler, polisler, askerler gibi. Sekiz sene Van Devlet Tiyatrosu'nda görev yaptım. Oradaki zamanımın çoğunda sakallı, bıyıklı roller denk geldi. Mesleğime aşığım ve her türlü rolü oynamayı çok seviyorum. Bununla beraber oynadığım rol eğer sakallı değilse bundan daha çok keyif aldığımı itiraf etmeliyim. Çocukluğumdan bu yana tıraş olmanın temiz, ferah, tertipli duygusu benim hep mest ediyor. Üç senedir yeniden memleketimde, Ankara'dayım. Geçtiğimiz seneye kadar birkaç sezon boyunca sakallı bıyıklı roller denk gelmişti. Sonra geçen sezon korona salgını memlekete girdi gireli zaten sahneye çıkamaz olduk. Evde olduğumuz zamanlarda yeniden tıraş olmaya başladım. O vakitlerde biraz da iş güç olmadığından nasıl daha tahrişsiz tıraş olurum diye araştırma yapayım dedim. Meğer hayatımın hobisiyle tanışacağım vakit bu salgın vaktiymiş.
Kısa bir internet okumasıyla önce birkaç İngilizce siteyle sonra Razorus ile ve ardından da forumumuzla tanıştım. Okuduğum, izlediğim her şey hoşuma gitti. Konforlu, tahrişsiz ve karizmatik bir tıraşın varlığını bilmek çok keyifliydi. Maceraya Merkur 34C, Arko Tıraş Sabunu ve Razorus'un premium jilet paketiyle başladım. Elimde eskiden kalma ve markasız, ucuz bir domuz fırça vardı. Buna ek olarak tavsiyelere uyarak bir Yaqi Porsuk tıraş fırçası aldım. Tabii kan taşı ve şap almayı da ihmal etmedim. Dediğim gibi cildim hassas değil; alerjik. Yani ürünlerin doğal olması yeterli. Sakallarımsa hayli sık ve gür. Bu nedenle geleneksel tıraş daha başlangıç haliyle bile müthiş keyif vermişti. Elbette hepimiz gibi bununla yetinmedim ve bol bol tıraş olarak, bol bol alışveriş yaparak bu hobimin devamını getirdim.
Merkur 34C ile başlayan macerada denediğim jiletlerden benim için ideali Feather jiletleriydi. Evet, en konforlu jilet Feather değil ama zaten sık ve hızlı çıkan sakallarım var ve 34C yeterince konforlu bir makine. Tabii araştırıp okuyup izledikçe hem Proraso ürünlerini hem de jiletli usturaları merak ettim. Tasarımına bayıldığım bir Feather Artist Club SS Kamisori ile çok da gönüllü almadığım bir Parker SRX jiletli usturayı koleksiyona kattım. Bu sepete Proraso'nun sandal ağacı setini ekledim ve bir de Semogue domuz kılı fırça edindim. Elbette başlangıçta kamisoriyle de jiletli usturayla da yüzümü mahvettim. Bunun teknikten kaynaklı olduğunu biliyordum. Yani Youtube'da takip ettiğim yerli ve yabancı onca insan çatır çutur sorunsuzca tıraş oluyorsa bu tahriş benim motor becerilerim kaynaklı olmalıydı. Bir süre tahriş oldukça cildi dinlendirip Merkur 34C'ye dönerek sonra tekrar Feather Kamisori ve Parker SRX'i deneyerek bir döngü oluşturdum ama o dönem beceremedim. Bir süreliğine yeniden ve sadece jiletli tıraş makinelerine dönmeye karar verdim. Hem elim ağırdı hem de tekniği oturtamıyordum. Zaten konforlu jilet, agresif jilet vb. şeyleri de daha o zaman ayırt edemiyordum. İşi yeniden keyifli hale getirmek ve kendimi motive etmek için farklı jiletlerle deneyebileceğim bir Merkur 15C ve Mühle R41 edindim. Bunlarla birlikte Proraso'nun hassas ciltler setini de aldım ve buna bir Semogue at kılı fırça da ekledim. Amacım konforlu tıraşı tam olarak anlamak ve farklı makinelerde elimi hafifletmeyi öğrenmekti. Nihayetinde hatırı sayılır bir süre jiletli ustura ve kamisoriye dokunmadan üç farklı makineyle ve çeşitli kremler, sabunlar ve jiletlerle cildimi biraz daha tanıdım ve elimi önce makinelerle hatta R41-Feather kombinasyonuyla bile tahrişsiz tıraş olmaya başladım. Yeniden Feather Artist Club SS Kamisori'ye döndüğümde artık keyifli, konforlu tıraşlar olabiliyordum. Ancak Parker SRX'i hiç sevmedim. Aslında kamisori hariç jiletli ustura mantığını sevmedim. Gereksiz agresif geliyor bana. Tıpkı R41 gibi. Aslında o kadar agresif aletin mantığı yok. Boşa tahriş. O nedenle geçtiğimiz birkaç haftaya dek bahsettiğim üç makinem ve Feather kamisoriyle devam ettim. Bu arada sabunlarıma çok sevdiğim Tabac ve kokusu pek de bana hitap etmeyen De Vergulde Hand da eklenirken iki tane de sentetik tıraş fırçası edindim. Açıkçası hayvan hakları nedeniyle baştan beri gönlüm sentetikten yanaydı ama tavsiyelere uyup hayvan kılları almıştım. Keşke almasaymışım. Harika iki Yaqi sentetik kullanıyorum. Performanslarından çok memnunum. Hayvan kılı ürünler almama da gerek yokmuş.
Geleneksel tıraş koleksiyonum böyle genişlerken size bu uzun, benim için duygusal ama belki sizler için sıkıcı olabilecek yazıyı yazdıran olaylar da gelişti. Şu an evli olduğum eşimle biz 17 yaşımızdan beri yanı 17 yıldır birlikteyiz. 6 yıldır da evliyiz. Çocuk yapma düşüncemiz baştan beri vardı ve meslek hayatımız ve gelir gider dengemize göre hesap yaptığımızda çocuğumuz 2021 baharında doğsun istemiştik. Salgın dönemi başlayınca da planımızı değiştirme gereği duymadık. Böylece tam ben sizlere anlattığım bu tıraş maceramı yaşadığım dönemlerde eşimin hamileliği başladı. Yukarda çok az bahsettiğim babamla ilişkimden dolayı hep bir kız çocuğum olmasını istiyordum. Erkek çocuğum olmasından korkuyor ve ne yapacağımı bilemiyordum. Cinsiyeti öğrenme vakti geldiğinde bu korkumla yüzleşmem gerekti. Çünkü bebeğimiz erkekti. Kendimi harika hissettim. O zamana dek korkuyordum ancak bu korku sevgisizlik değil tam tersi sevgiyle birlikte ne yapacağımı bilememe korkusuydu. Oğlum doğana dek yıllarca bir babanın nasıl olması gerektiğiyle ilgili his ve gözlemlerimi ve de benim babamla yaşayamadığım şeyleri düşündüm. Bu süreçte çok kez ağladım. Daha anne karnındayken bile oğlumu içtenlikle ve sevgiyle merak ediyordum. Doğum yaklaştıkça gelecekte onunla Playstation oynama, maça gitme ve elbette birlikte tıraş olma düşüncesi beni mutluluktan delirtiyordu. Hep sevdiğim insanlar odaklı ve düzenli bir yaşamım oldu. O yüzden aile kurmak bana göreydi. Yani hep arzu etmiştim bunu. Oğluma da en iyi şekilde davranmalı ve bana yapılan hataları olabildiğince tekrarlamadan ona iyi bir rol model olmalıydım. Hayal kurdum. Benim babam böyle geleneksel aletlerle, makinelerle, usturalarla tıraş olsa ve bunu benimle paylaşsa ona hayran olabilirdim. Belki oğlumun da hoşuna gider düşüncesiyle bu hobime daha çok zaman ayırmaya ve bir gün tıraş olmak isterse onunla bunu paylaşabileceğim bir tecrübe zemini yaratmaya karar verdim. İyi bir baba olmak istiyorum. Gerçekten.
Nihayet mayıs ayının son günlerinde oğlum sağlıklı bir biçimde dünyaya geldi. Ben de o vakitlerde, gelecekte küçüğünü ona hediye etmek üzere iki tane çelik ustura sipariş ettim. Biri Dovo Inox 5/8 diğeri de Dovo Bismark 6/8 olmak üzere iki usturam var. Hem ilk makinem 34C'yi hem de Inox 5/8'i gelecekte oğluma hediye etmek üzere kullanıyorum. Tabii çelik ustura tekniğim daha gelişmedi. Doğum, şu bu derken yeterince ilgilenemedim ama zaten benim oğlanın tıraş olacağı vakte bir hayli zaman var.
Forumu birkaç aydır takip ediyordum ancak geçen ay üye olabildim. İlk yazımı da bugün yazayım dedim. Forumda sohbeti hoş ve bu işe merak salmış her meslekten, her yaştan pek çok insan olduğunu görüyorum. Burada sohbet etmek ve bilgileri paylaşmak keyifli olacaktır. Biliyorum çok uzun ve belki de sıkıcı bir yazı oldu. Sabredip okuduysanız teşekkür ederim. Ancak bugün benim için çok duygusal bir gün. Hayatımın ilk babalar günü, bugün. Tıraş olmak da bugünün içinde artık farklı bir anlam taşıyor. Önceleri benim için tıraş olmak efendi olmak ve babasının onunla ilgilenmediği bir oğul olmaktı. Artık tıraş olmak benim için efendi olmak ve baba olmak demek. Eğer bir gün tıraş olmak oğlumun ilgisini çekerse, onun da hoşuna giderse ve bunu benimle paylaşmak isterse ben onun için orada hazır olmak istiyorum. Bunu da bu forumdaki insanlarla paylaşmak istedim. Bir gün tıraş olmaya başlamış ya da başlayacak her erkek duygularımı muhakkak anlayacaktır. Sürçülisan ettiysek, affola. Herkese merhaba efendim.